-ADDİS ABABA-
Üç Afrika ülkesini kapsayan gezimizin ilk durağı ve ağırlık merkezi Etiyopya’dayız.
Bize daha sıcak gelen adıyla, Peygamber Efendimizin “Orada adil bir kral var” diye övdüğü Necaşi’nin Habeşistanı... Gezi hakkında yapılan eleştirilere bakılırsa bu ülkenin önemi Türkiye’den pek anlaşılmıyor. İtalyanların sömürgesi ve komünistlerin kölesi olmaktan daha yeni kurtulan Etiyopya’nın şu andaki az gelişmiş görüntüsü bizi yanıltmasın. Türkiye’nin iki katı araziye 1.5 katı nüfusa sahip Etiyopya, Afrika’nın merkezi olmayı hedefliyor ve bu yolda hızla ilerliyor. Bir kere, Avrupa’dan Çin’e kadar hemen her ülkenin çekiştirdiği Etiyopya her şeye rağmen terörden uzak kalmayı ve Müslümanlarla Hıristiyanların birlikte yaşamasını başarmış. Kalabalık nüfusa sahip ülkelerde herkes enerjisini birbirini yemekle tüketmiyorsa şartlar ne olursa olsun, kalkınma mukadderdir.
Türkiye’nin güney kapısı
Cumhurbaşkanı’nın, başbakan yardımcısı, 5 bakan, 6 milletvekili, DEİK, TİM, MÜSİAD, ASKON, TÜMSİAD gibi iş dünyasının nabzını tutan kuruluşların başkanları ve çok sayıda işadamı ile birlikte gerçekleştirdiği bu gezi için, “O ülkelerin tamamı bütün ticaretini bizimle yapsa ne olur ki” diye düşünenler olabilir. Oysa buradan hiç öyle görünmüyor. Tam aksine, buralara gelmekte geç kaldığımızı, atı alanın Üsküdar’ı geçtiğini görünce insan Çankaya’ya çakılan Necdet Sezer gibilerin bu millete ne kadar büyük bir kötülük yaptığını daha iyi anlıyor. Çünkü, bize binlerce kilometre uzakta kendine bile hayrı olmayan ülkeler gibi görünen bu coğrafya aslında Türkiye’nin bahçe kapısıdır. Buraları emniyete almadığınız sürece Türkiye’de istikrarı, huzuru aramak hayal gibidir. Ayrıca, Suudi Arabistan’ın Vehhabileştirmek için yıllardır para akıttığı bu ülkelerde İslamiyet’in gerçek hamisi olan Türkiye’ye çok büyük bir görev düşmektedir. Osmanlı’nın bu coğrafyaya özel ilgisinin sebebi neydi acaba? Yine ağıtlara konu olan Yemen şehitleri acaba kuru bir toprak hevesi uğruna mı feda edildi?
Rahatsız olanlar var
Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bekleyen Mogadişu’da Türk heyetinin konakladığı otele yapılan Eş Şebab saldırısı, sıradan bir terör eylemi değildir. Zamanlaması da anlamı da manidardır. Artık ‘savaş’ kavramının çok değiştiği, her şeyin uzaktan kumanda yöntemiyle yürütüldüğü bir dünyada yaşıyoruz. Bütün Avrupa’yı asırlardır sömüren güçlerin, tarih boyunca gittiği her yerde insana saygıyı esas alan Türkler’in tekrar buralarda görünmesinden, her türlü desteği karşılıksız olarak getirmesinden ne kadar rahatsız olduğu anlaşılmaktadır.
‘Tanıdık’ engellerle de mücadele
Ne gariptir ki Türkiye buralarda sadece emperyalist devletlerin ayak oyunlarıyla veya Eş Şebab gibi taşeronlarıyla mücadele etmiyor. Paralel yapı, yıllardır ‘sivil elçilerimiz’ olarak bilinen ve sınırsız desteklenen okulları vasıtasıyla oluşturduğu ilişkileri burada da Türkiye’yi yıpratmak için kullanıyor hatta bunu ‘hizmet’ biliyorlar. Bu yüzdendir ki, bu gezinin en önemli hedeflerinden biri de buradaki paralel planları bozmak, gerçekleri anlatmaktı. Bu konuda birçok ülkede önemli adımlar atıldı. Burada da yakın bir zamanda Türk kökenli eğitimi, asıl sahipleri olan Milli Eğitim’in teslim alması planlanıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’yi yeniden tarihi fonksiyonuna kavuşturmak için yıllardır sürdürdüğü kutlu yolculukta birilerini rahatsız etmiş hatta bam teline basmış olacak ki içeride-dışarıda, teröre kadar uzanan her türlü argümanı kullanarak engellemeye çalışıyorlar.
Ama unutmasınlar ki “Herkesin bir hesabı varsa Allah’ın dabir hesabı vardır.”