Başbakan Erdoğan’ın Finlandiya seyahati öncesi yaptığı açıklamada ‘öğrenci evleri’ konusu öne çıkarken bir ifade arada kaynadı. Kabine revizyonuna ilişkin bir soruyu “Her an olabilir ama şu an gündemimde değil” diye cevaplarken, “(Anket sonuçlarına göre) Bazı yerlerde bakan arkadaşlarımızdan aday olması gerekenler olursa, verilengörev neyse o göreve gitmek durumundadır. O zaman o arkadaşlarımızın yerine bir değişiklik yapmamız gerekir.”
Bunu açalım;
AK Parti özellikle büyükşehirlerde anketleri ‘çapraz yoklama’ şeklinde yapıyor. Rutin anket yaptırdığı şirketlerin yanı sıra farklı şirketlere de anketler yaptırıyor, bunları karşılaştırıyor. Büyükşehirlerde kimi ucu açık, kimi de isimler verilerek ‘kim aday olursa oy verirsiniz’ soruları soruluyor.
Bu anketlerden bugünkü başkanlar ve partinin oyunu da aşan oranda öne çıkan bir bakan olursa, ‘aday ol’ denilecek. Bu, AK Parti Genel Merkez yöneticileri için de geçerli.
Amaç, daha çok büyükşehir belediye başkanlığı almak, mümkün olmazsa cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimler öncesi oy oranını en üst düzeye çekmek.
AK Parti, büyükşehir, il veya ilçe, bütün başkan adaylarında aynı kriteri arıyor aslında. Var olan başkanların oyu anketlerde 2009 seçiminden yüksek bile çıksa, ‘daha fazla oy’ getirecek isim ortaya çıkarsa aday yapılabilir.
Ancak bu kriter en çok adı bazı büyükşehirler için geçen bakanlar yönünden daha önemli. Örneğin İzmir için adı geçen Ulaştırma ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, Mersin’e yakıştırılan Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan gibi.
İzmir için yapılan ilk anketler, İstanbul ile ‘tersten benzerlik’ gösteriyor.
Şöyle ki;
-İstanbul’da Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın üçüncü kez aday olması durumunda beklenen oyu yüzde 56’ya kadar çıkıyor; CHP’den Mustafa Sarıgül’ün olası adaylığında ölçülen oyu ise ‘en yandaş ankette’ yüzde 40’a ulaşıyor.
-İzmir’de ise CHP’li başkan Aziz Kocaoğlu yüzde 49-54, ‘muhtemel en güçlü AK Parti adayı’ olarak sorulan Binali Yıldırım ise yüzde 40’larda görünüyor.
Siyasi analistler seçim sürecinde İstanbul ile İzmir’de adayların oy oranlarının da ‘ters’ yönde değişmesini bekliyor.
-İstanbul’da büyüyen bir kentin başarılı bir belediye başkanına karşı, yatırım ve belediyecilikten çok ‘halkla ilişkiler’ yönünden sivrilen, partisinden bizzat genel başkan tarafından ‘yolsuzluk dosyaları’ yüzünden atılan biraday var.
Analistler, “Seçim sürecinde Sarıgül her şeyiyle tartışmaya açılacak. Şu an görünen oyu ‘yıpranmadan önceki’ oyu. Süreçte artı yönde değil eksi yönde değişim olur” görüşünde. Analistler, 2009’da seçim sürecinde oyunu arttıran Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘siyaset dışından gelen dürüst memur’ profilinin Sarıgül ile kıyaslanamayacağını söylüyorlar.
-İzmir’de ise gerileyen bir kentin iktidardaki başkanına karşı Türkiye’yi kara, hava ve demiryollarında devrimlere, Marmaray gibi yüzyılın projesine, iletişimde ‘çağdaşlaşma’ya kavuşturan kabinenin en başarılı bakanlarından birinin adaylığı tartışılıyor.
Analistler, “İzmir’de seçim süreci tersine işler. İzmirli’nin en çok şikayet ettiği konu kentin gelişememesi, yerel yönetimlerin proje yapamaması. Karşılarında dev projeleri hayata geçirmesiyle tanınan bir aday çıktığında süreç içinde kamuoyu desteğini arttırır” yorumunu yapıyorlar.
Bakan Yıldırım İzmir adaylığına sıcak değil. Ancak partide “İzmir’de Bakan Bey’in Büyükşehir’i alma ihtimali yabana atılamaz; alamasa bile yaratacağı atmosfer en başta çok sayıda ilçeyi lehimize çevirir; ayrıca AK Parti’nin oylarını patlatarak cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimler için tabanımızı genişletir. Bu da başkanlığı kazanmak kadar önemli” görüşü ağırlıkta. Devamındaki şu yorum da önemli; “Yıldırım’ın sırf başkanlığı alamadı diye yıpranmayacak kadar güçlü bir geçmişi var. Ankara’ya dönüşünde İzmir’i kaybetmiş biri olarak değil, İzmir’i kotarmış biri olarak döner.”
‘Galip sayılır bu yolda mağlup’ diye özetlenebilir.