Türkiye’nin Azerbaycan’a verdiği destek ve bu desteğin meydana getirdiği büyük başarı, Rusya’nın bölgede Türkiyesiz bir dengeleme yapamayacağının kabulü anlamına da geliyor. Bu aynı zamanda bir NATO üyesi olan Türkiye’nin Batı bloğuyla ilişkilerinde de elini güçlendirecektir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son bir iki haftadır partisinin il kongrelerinde ABD ve Avrupa Birliği ülkelerine verdiği mesajlar hem bir özgüven göstergesi hem de Türkiye’nin yeni dönemin kodlarını reform söylemiyle mezcedeceğinin işareti. Türkiye AK Parti iktidarı süresince, hiçbir aktör ve ülkeye karşı kategorik anlamda iyi ya da kötü tutum takınmamıştır. Dolayısıyla bugün bir yenilenme hissi veren reform söyleminin aslında AK Parti’yi merkeze taşıyan ve giderek güçlendiren önemli özelliği olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Bugün reform söyleminin dış politikadaki ilişki kurucu potansiyeline odaklanmak ve siyasetin pragmatik, rasyonel kodlarını öne çıkaran bu yaklaşımı desteklemek doğru olacaktır. Bu asla Türkiye’nin iddialarından geri adım attığı anlamına gelmiyor. Bilakis bu yeni dönem, kabasını çıktığımız bir binanın ince işçiliğiyle uğraşacağız. Bu daha fazla sabır, özen ve dikkat gerektirecektir.
Mücadelenin en sert olduğu dönemde Erdoğan gibi güçlü lidere sahip olmak, zoru başarmayı ve Türkiye’yi bugüne getirmeyi sağladı. Batı’nın ciddi anlamda lider ve siyasetsizlik sorunu yaşadığı, Türkiye’nin ise aklı selimi, demokrasiyi, çok kültürlülüğü ve uluslararası ilişkilerde eşitlik hukukunu temsil edeceği bu yeni dönemde Erdoğan gibi bir lidere sahip olmak yine en büyük avantajımız olacaktır.
OKUMA ÖNERİSİ
Yayınlanmasına daha var ama dumanı üstündeyken haber vereyim, Doç. Dr. Yusuf Özkır ile birlikte Kriter dergisi için yazarımız sevgili Sevil Nuriyeva İsmayılov’la bir röportaj gerçekleştirdik. Aralık sayısında yayınlanacak. Tahmin edeceğiniz gibi konu, 27 yıl sonra Dağlık Karabağ’ın Ermenistan işgalinden kurtarılmasıydı. Bir Türkmen Hanlığı olan Karabağ’ın tarihinden alıp işgaline ve azatlığına ve yeni süreçte Türkiye’nin Kafkasya’daki pozisyonuna kadar oldukça tafsilatlı bir söyleşi oldu. Tavsiye ederim.
***MAFYA VE TERÖR KISKACINDA SİYASET
Alaattin Çakıcı’nın CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hakkındaki tehdit içeren ifadeleri elbette yargının konusu olmalıydı. Öyle de oldu. Bir zamanlar devletin, kirli işleri için kullandığı mafyavari yapıların Türkiye’sinde değiliz artık. Devlet hukuk ile kaimdir. İllegaliteye prim vermek, devlet gücünü haiz olmayan yapıların tevessül edeceği işlerdir. Yani ortada mafyaya işi düşmüş bir devlet varsa aslında ortadaki devlet falan değildir. 90’ların Türkiye’sinde işler maalesef biraz böyle görülüyordu. Bunun sonucunda da bir çok sorun miras kaldı bugünlere.
Alaattin Çakıcı’nın artık kifayetsiz biri olmasına rağmen tehdidinin bunca ses getirmesi hem bu mirasın bir neticesi hem de muhalefetin söylem üstünlüğü kurmasına imkan vermesiyle alakalı. Çakıcı’nın sözleri CHP’nin retorik üretmesi için iyi bir fırsat oldu. Ama dedim ya, artık 90’ların Türkiye’sinde yaşamıyoruz. Faili meçhuller dönemi kapandı. Devlet suç işlemiyor, suçu örtmüyor. Varsa böyle bir durum hukuka havale ediyor.
Eski bir mafya liderinin sözleri üzerinden 90’ların Türkiye’sindeymişiz algısı üretmeye çalışanların önce kendilerine bir dönüp bakmaları lazım. Mafyavari yapılar siyasetten temizlendi ama muhalefet eliyle siyaset terör örgütlerinin söylem sahası haline getirildi.
CHP’lilerin, mezkur mafyacının tehdidi arkasına saklanıp bu gerçeği görünmez kılması mümkün değildir.
Halihazırda Türkiye’de siyasetin en önemli sorunu budur. FETÖ, PKK ve DHKP-C’nin siyasette muhalif partiler üzerinden söylem kurma, aktör yerleştirme imkanına kavuşması ve bununla ilgili hukuki süreçlerin ise insan hakları ihlali gibi jenerik kavramlarla uluslararası alanda Türkiye aleyhine bir ajandaya dönüştürülmesi söz konusu.
Yapma sarışın klipler, ucuz ve paçoz romantizm ve Devran döner prodüksiyonları eşliğinde…
Sadece CHP olsa gam yemeyeceğiz, siyaseten sakıt olması gereken eski AK Partililer de sıraya girmiş. Hangi akılla ve vicdanla bilinmez…