Kürt sorunu; kanlı, acılı, kederli ve acımasız derecede siyasi bir tarihin sorunudur. Baskılar, ölümler, acılar, inkarlar ve asimilasyonlar tarihidir. Geride telafisi zor büyük acılar bırakarak bu ülke üzerinde kara bir gölge olarak uzanmıştır. Daha fazla anlatmaya gerek yok, 30 yıllık trajedi hepimizin gözleri önünde yaşandı.
Bizi bu acılı sorundan kurtaracak olan, her şeyden önce bir duygudur. Bir duygu... Kürtlerin kendilerini Türklerle eşit hissettikleri bir Türkiye duygusunu arıyoruz. Eşit, onurlu, güvenli ve gelecekten kaygı duymayacakları bir ülke...
Yasalar, anayasalar, mevzuatlar değişti, daha da değişecek ama mesele o duyguya ulaşabilmektir.
Cumartesi günü Diyarbakır’da işte o duygunun en yüksek tezahürü vardı. O eşitlik ve kardeşlik duygusuna bundan daha çok yaklaştığımız bir an olmadı. Cumartesi işte bu yüzden tarihi bir günün adıdır.
O gün orada, bütün kanunlardan, bütün paketlerden daha güçlü bir mesaj yükseldiği için...
Artık dönmek imkansız
Adını koyalım...
Cuma gününe kadar çözüm sürecinden geri dönmek zor ise, Cumartesi’den sonra imkansızdır artık.
Mesut Barzani oradaydı, Şivan Perwer oradaydı. Onların orada olmasının ne anlama geldiğini bilen herkes oradaydı.
Ne anlama geliyor peki?
Türkiye’nin komplekssiz olduğu, özgüvenini kazandığı, ne bugünden ne de gelecekten korktuğu, bu sorunu çözmekle kalmayacağını, çözümün lezzetini bölgedeki bütün Kürtlerle paylaşacağı anlamına geliyor.
Erdoğan Diyarbakır’a defalarca gitti...
Barzani Diyarbakır’a daha önce de geldi...
Şivan gelemese de mesajı çok geldi...
Bakanlar çok defa Kürtçe konuştu...
Diyarbakır meydanında binlerce kez Kürtçe türküler söylendi...
Diyarbakırlı yüzlerce kez o meydanı doldurdu...
Evet, hepsi daha önce oldu...
Ama ilk kez hepsi birden oldu.
Herkes birden aynı anda aynı türküyü söyledi.
Herkes birden aynı vaadin altına imza attı.
Cumartesi, sadece Türkiye’nin Kürtleri’nin değil, Irak’ın, Suriye’nin, İran’ın Kürtleri’nin de günüydü.
Başbakan’ı tahmin edememek
Bu tablonun mimarı Başbakan Erdoğan’dır ve gerçekten “korkulacak bir lider” olduğunu göstermiştir. Erdoğan’dan korkulur... Böylesine kritik bir dönemde, çözüm için beklenen adımların ağırdan alındığı sırada, muhaliflerinin hala eski korkular üzerinden konuşmak için pusuda beklediği anda, Kürt siyasetinin biraz daha ayrışma umduğu bir takvimde, art arda üç seçimin başlangıç noktasında bir ezberi daha bozdu.
Dedikleri kadar var. Böyle bir liderden korkulur gerçekten.
Demokrasi ve barış yaklaştıkça, “Olmasın” diye duaya çıkanların karşısında en beklenmedik anda “Hayır, olacak” dedi.
Başbakan’ın böyle kritik anlardaki öngörülemezliği Türkiye’yi demokratikleştiriyor, Kürtleri özgürleştiriyor, Türkleri de rahatlatıyor.
Kuzey Irak’ı Kürdistan diye anons ediyor, aynı zamanda Diyarbakır, Ergani ve Bismil meydanlarında bayrak sallandırıyor. Korkudan, nefretten ve “öteki”lerden arındırdığı Cumhuriyet’e Kürtleri de gönül rahatlığıyla davet ediyor.
Erdoğan sadece tarih sahnesinde benzersiz bir gösteriye imza atmıyor aynı zamanda kendisini de tarih önünde bağlıyor. Herkesi elini taşın altına sokmaya çağırırken kendisi de çoktan o taşın altına elini koymuş bulunuyor.
Eski ve Yeni Türkiye arasındaki köprü
Evet, Başbakan’ın da ifade ettiği gibi Yeni Türkiye’ye doğru ilerliyoruz. Ama daha yol var. Yeni Türkiye ile Eski Türkiye arasında hala güçlü bir köprü var; Kürt meselesi. Geri dönüşün imkansızlaşması için o köprünün yıkılması lazım. O köprüden eski vesayet yıllarına dönmek isteyenlerin umudunu kurmak için de çözüme ulaşmak lazım.
Cumartesi günü Diyarbakır’da o köprünün yıkılması, bu kanlı sorunun üstesinden gelinmesi için gözyaşlarına bulanan apaçık bir irade beyanı vardı.
Barıştan başka derdi olan kim böyle gözyaşı döker?