Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Enis Berberoğlu, Leyla Zana ile görüşerek güzel bir söyleşiye imza attı. Söyleşinin güzelliği, Zana’nın tabu yıkan, ezber bozan sözlerinden kaynaklanıyor. Söyleşide hükümetin hoşuna gitmeyecek tespitler elbette var, Zana eleştiri manasında söyleyebileceği herşeyi söylemiş, hiçbir konuda sözünü esirgememiş. Ama asıl önemli olan hükümete yönelik eleştiriler değil, çünkü BDP’liler bu eleştirileri her gün daha sert şekilde gündeme getiriyorlar. Zana gibi önemli bir siyasi figürün iki açıdan sözleri büyük önem taşıyor. Birincisi PKK ve BDP’ye yönelik doğru tespit ve eleştirilerde bulunabiliyor, ikincisi hükümetin olumlu adımlarını mahalle baskısından korkmadan cesurca dile getiriyor.
Zana öncelikle Başbakan Erdoğan’ı ‘barış projesi’ olarak algıladığını ve sorunu çözeceğine dair ümidini yitirmediğini belirtiyor: “Bu işi isterse en güçlü durdurur. O güçlü kimdir, şimdiki hükümettir. O hükümetin başı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Tarihin en güçlü hükümetinin başındaki isim isterse o iradeyi gösterir, buna gücü yeter ve bu sorunu da çözer. Ben onun bu işi çözeceğine inanıyorum. Buna dair umudumu da, inancımı da asla yitirmedim. Yitirmek de istemiyorum. Yitirseydim giderdim, burada olmazdım. Şimdi hepimizin yapması gereken, hepimizin başbakanın sorunu çözmesinde yanında olduğumuzu ona hissettirmemiz, onu teşvik etmemizdir”. Çözüm sürecinde ‘sorunu derinleştiren’ taraf değil de çözüme katkıda bulunan taraf olmak bugüne kadar eksik kalan husustur. BDP kullandığı dil ve üslupla, hükümetin çözüm girişimlerini desteklemek bir yana sabote etmenin gayreti içinde olmuştur. Zana aslında bir çok BDP’linin gizlice söylediğini açıkça söyleme erdemini gösteriyor. Gerçekten de sorunun çözümünde ‘güven duygusu’nun varlığı, samimiyet ve iyi niyet önem taşır. Bardağın boş kısmını söylemekten çekinmeyen ama dolu kısmını görebilen insanlar ancak yapıcı rol oynayabilirler.
Zana’nın sözlerinden önemsediğim bölümleri şöyle vurgulayabilirim:
1. “Türkler ve Kürtler bir ailedir”. AK Parti’nin kardeşlik söylemini kandırmaca olarak küçümseyen BDP diline karşı duygu birliğini ifade eden bu söz çok anlamlı.
2. “Devlette eskiden tamamıyla Kürt kimliğini inkâr vardı, ama şimdi tamamen içine sindirilmese de bu durumun sürdüğünü söyleyemeyiz”. AK Parti’nin inkarcı paradigmayı kaldırdığına yönelik söylem böylece teyit edilmiş oluyor.
3. “TRT Şeş gibi kanallar bu insanların dilini, kültürünü hatırlattı. Bu TRT ŞEŞ’in olumlu yanıdır. İnsanların kendine güveninin oluşmasına fayda sağladı”. Hükümetin attığı her adımı aldatmaca gibi göstererek kötüleyen klasik söylemin yanında bu ifadeler samimi duyguları yansıtıyor.
4. “(BDP) Tüm Türkiye genelinde halk için bir şeyler yapabilmeyi gösterebilmeli”. Bölge partisi hüviyetindeki BDP’nin ülkenin her meselesiyle ilgilenmesi gerektiğine yönelik bu söylem, siyaset tarzına yönelik doğru bir tespit içeriyor.
Zana’nın BDP ve PKK’ya yönelik eleştiri getirebilmesi önemsenmesi gereken bir durumdur. “1999’dan itibaren strateji değiştiyse Bağımsız Birleşik Kürdistan yerini, haklı talepleri elde ederek tamamen birlikte yaşama stratejisine bıraktıysa ve amaç yerel yönetimin güçlenmesi, demokratikleşme ise bu gençlerin ölmesini artık hiçbir vicdan kabul edemez. PKK da ona göre bu süreci yeniden değerlendirsin” şeklindeki ifadeler, demokrasi içinde bu sorunun çözülebileceğine ve silahı gerek olmadığına dair inancı yansıtmaktadır. Gerçekten de bugün demokrasinin imkan ve kabiliyeti geçmişle kıyaslanmayacak derecede ileri noktaya ulaşmıştır. PKK’nın silahı bırakmaması ise demokrasi içinde gerçekleştirilemeyecek (halkın desteğini alamayacak) siyasi amaç ve hedeflere sahip olmasındandır. Bugün BDP içinde PKK’nın etnik muhtevada ve ulusalcılık temelinde siyasi iktidar mücadelesine destek veren anlayışın temel paradoksu da silahı bir garanti ve dayatma aracı olarak görmekten kurtulamamasıdır.
Özellikle Kürtçe seçmeli ders konusunda BDP yönetiminin sergilediği reddiyeci ve küçümseyen bakış açısına rağmen Zana’nın ‘olumlu gelişmeleri takdir eden’ perspektifi daha hakperest ve objektiftir.
Zana’nın dediği gibi BDP’liler “kapalı kapılar ardında olumlu, Kürtlere yönelik kameralar önünde ise bunun tam tersi olan gerilim dilinden vazgeçmeli. Yani içeride başka, dışarıda başka konuşmamalı”...
CHP-AK Parti arasındaki diyaloğun oluşturduğu olumlu havaya Zana’nın katkıda bulunması, çözüm sürecinde önemli bir momentum yakalanabileceğini gösteriyor. PKK ve BDP yönetimi bu sağduyulu çıkışı boğmaya kalkmamalıdır.