Cumhurbaşkanlığı konusunda üç ana başlık var. Bu başlıkların karşılıklarını ‘yorumla’, ‘temenni’ ile vermek mümkün ve bugünlerde en çok yapılan şey.
Dilek ve temennileri bir yana koyarak, ‘tespit’lerle açmaya çalışalım...
1- Cumhurbaşkanı kim olacak: Cumhurbaşkanı, milletten en çok oyu alan aday olacak. Bugünkü tablo, -30 Mart yerel seçim sonuçlarına bağlı olmaksızın- Başbakan Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı adayı olduğu taktirde yüzde 50’nin ‘anlamlı bir farkla’ üzerinde oyla seçilebileceğini gösteriyor. Bugüne kadar yapılan anketlerde, Erdoğan’a yönelik beğeni oranının yüzde 60’larda olduğunu da hatırlayalım. ‘Aday olursa’ dedim, ancak adaylığının ‘kesin’ olduğunu gözlemlediğimi de eklemeliyim.
Erdoğan aday, çünkü;
- Söylendiği gibi bu sadece bir ‘hak etme’ meselesi değil. Zira Türkiye’de ‘cumhurbaşkanı olma niteliklerine haiz tek kişi var’ anlamına gelecek bir cümleyi kurmak bu millete haksızlık, hatta ‘ayıp’tır.
- Meselenin ilk yarısı, Türkiye’nin geleceğine yönelik vizyon ortaya koyabilmek, bunu başarabileceğine güven vermektir. Ve Başbakan, Türkiye’nin önüne ilk kez 2023, 2053 ve 2071 vizyonlarını koymakla; bunları başarabileceğini ‘demokratikleşme’, ‘kalkınma’ ve ‘barış’ süreçlerini başlatıp yürütmesiyle kanıtlamış bir liderdir.
- Meselenin ikinci ve en önemli yarısı ise ‘seçilebilirlik potansiyeli’dir. Cumhurbaşkanlığı için şartları yerine getirmiş herkes aday olabilir, ancak biri seçilir. Elbette her seçimin sonu kesin değildir, ancak sonuçlar çoğu zaman ‘öngörülebilir’dir. Başbakan, seçilebilirliği bugünden görünen bir liderdir.
Yani Erdoğan, ancak istemezse cumhurbaşkanı olmaz...
2- Başbakan kim olacak: Yeni başbakan, Erdoğan’ın Köşk’e çıkmasının ardından hükümeti kurma görevini Erdoğan’dan alacak. Bu ismin kim olacağını bilmiyoruz, ancak partiyi ve hükümeti yönetebilecek bir isim olması gerektiği konusunda AK Parti içinde tam bir kanaat var. Bu da isimleri azaltıyor.
Yeni Başbakan ya AK Parti kongresinde ‘seçilmiş genel başkan’ olarak Haziran 2015 seçimine partisini götürecek ya da kongrede yerini ‘partiyi 2015 seçimine götürecek genel başkan’a bırakacak.
Burada anahtar, Cumhurbaşkanlığı süresi biten Abdullah Gül’ün kararı...
Gül’ün başbakanlığa dönmesi, hem AK Parti tabanında, hem genel kamuoyunda, hem de dünyada ‘satın alınmış’ bir opsiyon. Eğer Sayın Cumhurbaşkanı ‘sahaya dönmeye’ karar vermişse, bunu Başbakan Erdoğan’la konuşarak hayata geçirebilir. Bu taktirde Gül ya olağanüstü veya olağan kongreyle partinin başına, ‘yenileme seçimi’ ile de hükümetin başına geçebilir. Ya da başbakanlığı üstlenmeden, partinin başına geçerek Haziran 2015 seçimlerine kadar ‘kendi dönemini’ planlar.
Gül’ün kararı ‘dönmeme’ yönünde değişirse, icraatıyla millete güven veren ve milletin ülkesiyle gurur duymasını sağlayan isimler arasından birinin meydanlara ineceğini görebiliriz.
3- Seçilmiş cumhurbaşkanı ile seçilmiş başbakan nasıl çalışacak: Bunun kuralları oluşturulmadı. Çünkü TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu başkanlık veya yarı başkanlık sistemini hayata geçiremedi. Sistem 2015 seçimine kadar bu Meclis tarafından değiştirilemezse, AK Parti ve seçilmiş cumhurbaşkanı, seçime “Türkiye’yi 2071’e taşıyacak sistem” vaadiyle meydanlara çıkacak; “Bize anayasayı değiştirecek oyu verin” diyecek.
O zamana kadar da seçilmiş cumhurbaşkanı ve seçilmiş hükümet başkanı ‘kişisel ilişkileri’ne dayanarak bir ‘uyum’ sağlayacak, sağlamaya çalışacak.
Ancak ne kadar ‘kardeşlik’ ilişkisi olsa da, bu sürdürülebilir değil. Bu nedenle 2015 seçiminin ardından, AK Parti anayasayı değiştirecek çoğunluğa sahip olsun olmasın, yeni oluşacak TBMM’nin ‘cumhurbaşkanı-başbakan’ ilişkisini yeni kurallara oturtması Türkiye’nin bir numaralı konusu olacak.
Özetle;
Cumhurbaşkanı seçme çoğunluğunu oluşturan kitle, kimin cumhurbaşkanı olacağını görüyor.
Başbakan olarak da, AK Parti’yi ve ‘yeni Türkiye’ vizyonunu temsil eden bir ismi görmek istiyor.