Erdoğan’ın, muhaliflerinin tam olarak anlamadıklarını gördüğüm ilginç bir karakteri var: Güçlü düşmanlar biriktirmekten çekinmiyor...
Tedirgin karaktere sahip insanlar gibi, yaşamın küçük dalgalarının içinde boğulmaktansa, mücadele çıtasını en yükseğe taşımayı tercih eden stratejiye sahip. Dünya bunu, gerçek anlamda ilk kez, Davos’taki “one minute”çıkışında gördü. “Dünya 5’ten büyüktür” sözünün arkasındaki ana çıkış noktası bu... Gittiği her Afrika, Ortadoğu veya Asya ülkesinin başkentinde bu sözü tekrar eden bir siyasetçiyi, ABD, Rusya, İngiltere, Fransa ve Çin neden sevsin?
Erdoğan’ı “sevmeme şiddetine” göre bir sıralama yapsak, yaşanılan gerçek ortaya çıkıyor zaten...
- Suriye Diktatörü Esed
- İsrail Başbakanı Netanyahu
- İran dini lideri Hamaney
- Rusya lideri Putin
- (bugünlerde) Belçika Başbakanı Michel ve Hollandalı mevkidaşı Rutte
- ABD Başkanı Obama
- Avrupa’nın üç büyüğünün liderleri, Cameron, Merkel ve Hollande...
DAEŞ’in başındaki Bağdadi’den, PKK elebaşı Karayılan’a kadar uzanan terör portrelerini de bu listeye katmaya gerek var mı, belki, yukarıdaki isimlerle bağlantıları nedeniyle var...
Eğer bir insanın yaşam karşısındaki duruşunu, dostları kadar düşmanlarının da kimlikleri belirliyorsa, Türkiye,Erdoğan’la birlikte tarihinin en ilginç dönemlerinden birinden geçiyor demektir. “Sevmeyenlerin” kimlikleri, ülkenin aslında doğru yolda olduğunun ipuçlarını veriyor...
Aslında sevmek zorunda değiller
Dünya siyasetindeki aktörlerin birbirlerini sevmek gibi bir zorunlulukları yok!.. Kendilerini o makama getiren seçmenler, birbirleriyle düzgün çalışmalarını, ortak çıkarlar doğrultusunda sağlıklı zeminler yaratmalarını istiyorlar, o kadar...
Kimse onlardan, “casual” kıyafetler giyip, aile piknikleri yapmalarını beklemiyor...
Obama’nın neden Erdoğan’a tepkili olduğunu biliyoruz. Bir süper güç lideri olarak İsrail’e kadar gidipNetanyahu’ya yanında Erdoğan’dan özür diletti ama Erdoğan, İsrail’in Gazze’deki insanlık dışı ablukasını kaldırmadığı için bu ülkeye dönük kendisinden beklenilen adımları atmadı!..
Atsa mıydı?.. Bir telefon üzerine bütün yaşanılanları silip, Obama’yı memnun mu etseydi? Bunu yapsaydı, bugün sırtını dayadığı halk desteğini koruyabilecek miydi? Geçiniz...
Merkel ve Hollande, kendi uluslarının çıkarları doğrultusunda Türkiye’nin bir “mülteci deposu” olmasını istiyorlardı, olmadı, oturup Türkiye ile maddeleri konusunda hayli zorlandıkları bir anlaşma yapmak zorunda kaldılar, ne yapalım, dünya böyle...
Putin, Ukrayna serüveninde ve ekonomisindeki kilitlenmeyi çözmek için büyük bir gövde gösterisi ile Suriye’ye geldi, 17 saniyelik bir hata, Rus ordusunun 62 yıllık karizmasını bir anda yerle-bir etti, o Türk pilot kendisine verilmiş görevi yapmayacak mıydı?
Bir emperyaliste bel bağlamak
Türk siyaset ve medyasında bir kesimin, Erdoğan’ın ABD ziyareti öncesinde başlayan kampanyasını hayretle izliyorum. Amaç, “Erdoğan reddedildi, aşağılandı” başlıklarını atmak. Suriye politikasında açıkça PKK ile işbirliği yaptığını kabul eden bir emperyalist başkente giden, Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanıdır. HalkınErdoğan’dan beklediği, Amerikalı yetkililerden bu berbat siyasetlerinin hesabını net olarak sormasıdır, milli gündem budur. Bir de, sahte davalarla Türk ordusunu bölgesinde hareketsiz bırakmaya çalışmış, yetinmeyip, darbelere teşebbüs etmiş bir örgütün açıkça korunup-kollanması dosyası var ki, o başlı başına yeter...
Arkadaşların derdi, Amerika’nın Türkiye’den “demokratikleşme” bahanesiyle hesap sorması...
Ya bizim hesabımız? PKK’ya Suriye’de verdiğin silahlar benim ülkemde patlıyor, bu nedir, sorumuz? Kurup, içime sızdırdığın bir örgüt ülkemde yapmadığını bırakmıyor, neden müttefikine bu saldırıyı düzenliyorsun tepkimiz?..
Putin, Bayırbucak’ta, Türkmen Dağı’nda masum Türkleri öldürürken “çıt”ın çıkmadı, bu ne iştir kaygımız?
Bunlar, bu arkadaşların gündeminde yok!.. Kendilerini, ülkelerine karşı bütün kepazelikleri sergileyen bir emperyalist gücün Türkiye Cumhuriyeti cumhurbaşkanını aşağılayarak, hatta, “sorguya çekerek” kurtarmasını bekliyorlar...
Beklemeyin, olmayacak... Nasıl, Putin, Hamaney, Merkel, Hollande hatta Netanyahu’nun ayakları suya erdiyse, Washington’da da aynı süreç yaşanacak...
Burada, Erdoğan’ın şahsından değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin gücünden söz ediyoruz...
Arkadaş, siz neymişsiniz yahu, sizleri her gün yeniden tanıyoruz...