Görmediyseniz bile duymuşsunuzdur, Foreign Affairs dergisinin son sayısında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile yapılmış uzun sayılabilecek bir söyleşi yayınlandı. Söyleşide Gül, Türkiye’nin Batı’dan kopup kopmadığından Suriye krizine kadar pek çok soruyu yanıtlamış. Cumhurbaşkanı her zamanki sağduyusuyla en doğru ve dengeli cevapları vermiş.
Ama söyleşinin en ilginç tarafı Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’nin erdemli güç olması gerektiği üstünde durması. Ona göre erdemli güç ihtiraslı ya da yayılmacı bir güç değil, insan haklarını korumayı ön plana çıkartan, ihtiyacı olanlara hiçbir beklentisi olmadan yardım eden bir ülke. Böylesi bir ülke neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bilecek durumda.
***
Gül, erdemli güç kavramını daha önce askeri doktrin geliştirme anlamında dillendirmişti. Bu sefer daha ziyade Türkiye’nin güçlenmesinden çekinenleri teskin etmek için söylemişe benziyor. Zaten soru da “giderek güçleniyorsunuz, bundan sonra nasıl bir uluslararası rol oynamak niyetindesiniz” minvalinde.
Gül, Türkiye’nin insan hakları ve demokrasi standartlarını yükselttikçe başkaları tarafından ilham alınır hale geldiğini belirtmiş. Özetle Türkiye’nin erdemli bir şekilde hareket edeceğini, erdemli bir güç gibi davranacağını söylemiş. Bugün itibarıyla baktığımızda da Türkiye’nin Gül’ün tanımına yakın bir yerlerde durduğunu, ilham alındığını, kendi gündelik çıkarları yerine bölgesinin geleceğini düşündüğünü, yani erdemli bir güç gibi davrandığını söyleyebiliriz.
2008 Gazze müdahalesi sırasında İsrail’e karşı verilen diplomatik tepkiden Mısır, Tunus, Libya ve şimdi de Suriye’de yaşananlara karşı geliştirilen siyasete kadar her şey Türkiye’nin bir devlet olarak standart dışı davrandığını; ilke, hukuk ve insan haklarını ön plana çıkarttığını gösteriyor. Gerçekten de Türkiye pek çok başka ülkeden daha erdemli davranıyor. Bu yüzden de İsveç ve Brezilya ile ortak inisiyatif geliştirebiliyor, Finlandiya ile nükleer silahsızlanma konusunda çalışabiliyor.
Diyebilirsiniz ki dünya siyasetinde erdemli olmak bir fazilet değildir. Önemli olan güçtür, etkidir. Haklı olabilirsiniz ama unutmayın ki erdemli olduğunuzun tescili gücünüzün artmasına, etkinizin çoğalmasına yol açar. İsveç, Norveç gibi küçük ülkeler on yıllarca dünya siyaseti üstünde ağırlıklarını hissettirebilmişlerse, bu sadece paraları yüzünden olmamış, Gül’ün “erdemli” diye tanımladığı dış politikaları sayesinde olmuştur.
Günümüzde de, 10 ya da 20 yıl önce de pek çok Körfez ülkesi İsveç’ten ve Norveç’ten daha az zengin değildi. Ama onların dünya siyaseti söz konusu olduğunda ne yazık ki esameleri okunmazdı. Çünkü izledikleri siyaset farklıydı, çünkü onlar insan haklarını, demokrasiyi, insancıl hukuku, uluslararası toplumu toplum yapan değerleri savunmazlardı. Hala da savunamıyorlar.
***
Eskiden Türkiye de savunmazdı, savunamazdı. Ama artık Türkiye savunabilir, savunuyor da. Kendi içindeki sorunları çözdükçe, demokrasisi daha sağlam temeller üstüne oturdukça, daha da iyi savunacak. İfade özgürlüğünün önündeki engellerin kalması, gazetecilerini yazdıkları yüzünden hapse atan ülke olma ayıbından kurtulması Türkiye’yi daha da etkili bir ülke haline getirecek.
Kürt sorununun çözümü yolunda ilerleyen, PKK’sının silah bırakmasını sağlayan bir Türkiye eskisinden çok daha fazla ciddiye alınan, söyledikleri çok daha fazla dinlenen, ağırlığı ziyadesiyle hissedilen bir ülke olacak. Tarihi ile barışan, soykırım lafından korkmayan, Ermeni diasporasını kendi diasporası olarak gören bir Türkiye bundan sonra çok daha sık Foreign Policy, Foreign Affairs gibi dergilerin sayfalarında kendine yer bulacak.