Bir ülkenin, bölgenin ya da herhangi bir coğrafi alanın güvenliğine dair söyleyeceğiniz herşey, aynı zamanda bir gelecek kurgusundan söz etmektir. Mesela yakın bir tarihe kadar güvenli olan bir yer, bir anda beklenmedik biçimde ‘güvensiz’ hale geliyorsa, orada bir hesaplaşma başlamış demektir.
ABD işgalinden itibaren Irak’ın en güvenli bölgesi, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı şehirler oldu. Bir şekilde Bağdat’taki merkezi yönetimden kopma hesabında olan Kürtler, bu stratejilerini ABD’nin bölgedeki varlığı ile uyumlu olarak yürütünce, Irak’ın kuzeyinde ortaya çıkan ve hızla bağımsızlaşan alan, en güvenli bölge olarak şekillendi.
Bu durumun belki de en yakından ilgilendirdiği ülke olarak Türkiye, özellikle 2006 yılından itibaren, anlamsız çekişme ve ayrıntıları bir kenara bırakarak Irak Kürtleriyle yakın bir ilişki kurmaya başladı. Bu yakınlaşmanın, gecikmiş de olsa iki taraf açısından ciddi getirileri oldu. Siyasi ilişkilerin yanı sıra hızla ekonomik entegrasyon yönünde gelişmeler yaşandı. Ayrıca Ankara, Kürt sorunu parantezinde Erbil’le kurduğu ilişkilerin getirdiği manevra alanını da hayli iyi değerlendirdi.
Söz konusu gelişmeler, geçtiğimiz yıl Diyarbakır’da Irak Kürtlerinin lideri Mesut Barzani’nin en üst düzeyde misafir edilmesiyle zirveye ulaştı. Ankara, yakın tarihinde ilk defa kendisi aleyhine kurgulanmak istenen bir projeyi, beklenmedik hamlelerle lehine dönüştürebileceğini gösterdi.
Bir yazının sınırlarını daha fazla zorlamadan, öyleyse şimdi ne oluyor sorusuna cevap arayalım. Dün Erbil’de bir intihar saldırısı gerçekleşti ve çok sayıda insan hayatını kaybetti. Valilik binasını hedef alan bu saldırının ardında, son aylarda yaşanan gelişmelere bakıldığında ‘Kürtlerin bulunduğu bölgeler de artık güvenli değil’ algısını yavaş yavaş uyandırmak isteyenler olduğunu söylemek herhalde abartılı olmaz.
Ancak bu saldırının, IŞİD ve benzeri gelişmeleri düşündüğümüzde, hele de Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun bugün itibarıyla kritik bir Irak ziyaretine ‘tesadüf’ etmesi, herhalde üzerinde daha fazla durulmayı hak ediyor.
Ankara-Erbil hattındaki yakınlık, sadece bölgenin önemli aktörlerinde değil, zaman zaman küresel ölçekte de büyük rahatsızlık uyandırıyor. Yıllar yılı neredeyse komplo teorileri tarihinin doğal bir parçası haline gelen ‘ABD ve İsrail, Irak’ta bir Kürt devleti kurarak Türkiye’yi bölmek istiyor’ tezi şu anda nerelerde bilmiyorum. Ama böyle bir hesap varsa bile, Türkiye’nin cesur hamlelerle bunu bozduğunu; şimdi ortaya çıkan yeni hamlelerin tekrar Türkiye’ye mesaj vermek üzere kurgulandığını söyleyebiliriz.
Öte yandan Başbakan Davutoğlu’nun ziyaretini, Ankara-Bağdat hattında yeni bir dönemi inşa etme konusunda bir başka önemli hamle saymak gerekiyor. Türkiye’yi, başına çorap örülmesini bekleyip sonra da onu giymediği için oyun bozan olmakla suçlayanlar, artık başka bir ülkede yaşadıklarını fark etmeli.
Bölgesel pek çok krizde ve sorunda, Ankara’nın sözü ve tezleri, farklı hesaplar üzerinden yok sayılmak istendi. Irak ve Suriye örnekleri ortada. Acaba Bağdat’taki siyasi merkezi paramparça edenler, ‘Sünni Arapları mutlaka siyasi sistemde tutmalısınız’ diyen Ankara’yı dinleseler, bugün IŞİD’den söz edebilir miydik? Benzer bir soruyu Suriye için de sorabiliriz.
Attığımız her adıma ve yaptığımız her hamleye elbette karşılık gelecek. Bugün Erbil’i vurup kan gölüne çevirmek isteyenlerin, yarın sabah bundan vazgeçeceğini kimse düşünmesin.
Asıl önemli olan, her karşı hamlede Türkiye’yi eski günlere dönmeye davet eden zihniyetten tamamen kurtulmak. Başka türlü bir gelecek inşasından söz edemeyiz çünkü.