Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Erbil seyahatinden önce sohbet imkanı bulduğumuzda “Barzani ile açıkça ve her şeyi konuşacağız” demişti. Ankara, esasen Irak Kürdistan Bölge Başkanı Mesud Barzani’nin terörle mücadeledeki işbirliğinden ‘genel hatlarıyla’ memnundu, ancak önceki hafta PKK’nın Suriye’de kurduğu PYD’yi de diğer Kürt partileriyle birlikte muhatap almasından rahatsızdı.
Peki PYD kim?
PYD, Suriye’de PKK’nın desteğiyle Ekim 2003’te ‘yasadışı’ olarak kurulan ‘Demokratik Birlik Partisi’. Suriye’de aynı konumda 15’e yakın Kürt partisi var. Ancak çoğu Barzani’nin IKDP’si gibi aşiret partisi niteliğinde. Büyük çoğunluğu da ayrılık değil, “kültürel haklar, azınlık olarak tanınma, vatandaşlık hakkı ve demokratik bir yönetim” istiyor. Ancak hiçbiri Barzani gibi güçlü bir aşiret olmadığı için ne tek başlarına etkili olabiliyorlar, ne de birleşerek güç oluşturabiliyorlar. Bu nedenle arkasında bir ‘silahlı ve örgütlü güç’ bulunan tek parti konumundaki ayrılıkçı PYD öne çıkıyor.
PYD, PKK ile ilişkisini reddetmiyor, ancak “felsefelerimiz uyuşuyor” diyor. Ancak Bakan Davutoğlu, “İkisi arasındaki ilişki felsefi uyumun çok ötesinde” tespitini yapıyor. Bu yüzden Türkiye, PYD’nin muhatap alınmasından yana değil.
Barzani’nin de Suriye’deki Kürt aşiretler üzerindeki etkinliğini PYD ile güçlendirme ihtiyacı yok. Zira Barzani soyadı, sadece Kuzey Irak’ta değil, başta Suriye olmak üzere bölgedeki tüm Kürt aşiretleri üzerinde etkili. Baba Molla Mustafa Barzani, Suriye’deki ilk Kürt partilerinin destekçisiydi örneğin. İkinci ve daha önemli bir unsur da, Barzani’nin gelecek perspektifinde “Türkiye ile birlikte olma”nın en önemli yeri tutması.
Davutoğlu’nun Barzani ile görüşmesinde varılan mutabakatta, her şeyin ne kadar açık ve net konuşulduğu ortaya çıktı. Yapılan ortak açıklamadaki en önemli paragraflara şu başlıkları koymak mümkün:
Barzani bölgede önemli bir müttefiktir:“İkili ilişkiler ve Suriye’deki durum başta olmak üzere bölgesel konularda kapsamlı, dostane ve yapıcı bir görüşme gerçekleştirmiş; ekonomik kalkınma ile enerji başta olmak üzere ilişkileri her alanda daha da geliştirmek hususunda mutabık kalınmıştır.”
‘Yeni Suriye’ için Suriyeliler’e destek: “Suriye rejiminin etnik ve mezhepsel çatışmayı alevlendiren politikaları durumu daha da kötüleştirecektir. Suriye’deki gelişmeler bölgesel güvenlik ve istikrara da tehdittir. Bu kabul edilemez. Tüm Suriye halkının eşit hak ve özgürlükleri yaşayacağı demokratik, özgür ve çoğulcu bir Suriye’ye yönelik meşru taleplerini gerçekleştirmesi için Suriye halkına yardım konusundaki çabalarda işbirliği ve eşgüdüme gidilecektir. Yeni Suriye’de bütün etnik, dini ve mezhepsel kimliklere saygı duyulmalı, hakları garanti edilmeli ve korunmalıdır.”
PKK’nın yerleşmesine izin vermeyiz:“Suriye’deki istikrarsızlık ve kaostan ortaya çıkan güç boşluğunun herhangi bir şiddet odaklı grup veya örgüt tarafından istismar edilmesine yönelik her türlü teşebbüs ortak tehdit olarak nitelendirilecek ve müştereken engellenecektir. Yeni Suriye’nin her türlü terörist ve aşırıcı grup veya örgütten arındırılması gerekmektedir.”
İşbirliğimiz sürecek:“Bölgede barış ve istikrar adına istişarelerini ve işbirliğini sürdürme konusunda mutabık kalınmıştır.”
Türkiye, Barzani ailesine ‘bölgesel aktör’ olarak hep önem vermişti. Ta ki ‘aşiret başı’ olarak nitelendiği 28 Şubat süreci ve darbe girişimleriyle devam eden yıllara kadar. Oysa tam da Türkiye’nin ilişkisini kestiği bu yıllarda Barzani güçlendi, bölgesine statü kazandırdı. Türkiye o dönemde zayıflattığı elini, bugün Barzani’nin hakkını tanıyarak güçlendiriyor.
Davutoğlu’nun Kerkük’te Türkmenleri ziyareti de bu anlamda mesajlar içeriyor.