Türk sineması dediğimizde korku, romantik komedi, bilimkurgu veya fantastik filmler aklımıza geliyor. Halbuki son dönemde çok örneğini görmediğimiz savaş filmleri de var. Çok başarılı diyeceğim son savaş filmi Er Ryan’dı. Son 16 yılda başka savaş filmleri de çekildi. Ama çoğu ABD’nin Arap coğrafyasındaki savaşıyla ilgiliydi. Haliyle bizi etkilemeleri çok zor tabii. Her şeyden önce sınırımızda veya Afganistan’da yaşananlara savaş demek çok zor. Halbuki II. Dünya Savaşı söz konusu olduğunda durum değişiyor. Göreceli olarak denk güçlerin mücadelesi söz konusu. Daha da önemlisi rakip Naziler. Yani onların kötülüğü tescilli... ABD askerlerini artık kahramanlıkla ilişkilendirmek pek mümkün olmadığından bu tür filmler dünya üzerinde de iş yapmıyor. O nedenle hala II. Dünya Savaşı filmleri vazgeçilmez...
Bu hafta vizyona giren Fury, teknik açıdan çok sağlam bir film. Epeyce sahnesi tank içinde geçtiği için zor olabilecek bir film ama yönetmen David Ayer işi iyi kotarmış. Özellikle tank savaş sahneleri bu tür savaş filmlerinde görmediğimiz kadar ayrıntılı. Savaşın atmosferi perdeye iyi aktarıldığı için çatışma sahneleri de daha gerçekçi görünüyor. Brad Pitt, Shia LaBeouf, Michael Pena ve filmin odak oyuncusu Logan Lerman muhteşem bir performans sergiliyor. Zaten seyirci, hikayeyi Lerman’ın canlandırdığı çaylak asker Norman’ın gözünden izliyor.
HANİ BARIŞ İSTİYORDUK!
1945 yılında İttifak Devletleri, Almanya’ya girmiş ve savaşın bitmesine az kalmıştır. Fakat Hitler bütün Alman halkını topyekun savaşa çağırır. Almanlar teslim olacaklarına ölmeyi tercih ederler. Ve tabii yanlarında da olabildiği kadar ABD ve İngiliz askeri götürmeyi. Savaşın sonuna geldiklerine inanan İttifak Devletleri, bu sert savunma karşısında yılgınlık yaşamaktadır. Sherman tanklarıyla, Alman Tigerları kapışır fakat Tigerlar teknik olarak Shermanlar’dan çok üstündür. Wardaddy (Savaş babası, Brad Pitt) çavuşluğunu yaptığı beş kişilik ekibiyle “Evim” dediği tankta yaşamakta, savaşmaktadır. Yakın zamanda kaybettikleri arkadaşının yerini çaylak asker Norman alır. Fakat savaşın psikolojisi ona ağır gelmektedir. Wardaddy zalimce olsa bile Norman’ı adam edecektir. Bu savaştan sağ çıkmak için başka yol yoktur...
Filmin hikayesi kısaca böyle. Fury için “Kopan kollar bacaklar arasında savaş karşıtı bir film” diyebilir, sonunda “Klişe bir final” de düşünebilirsiniz ama o kadar etkileyici bir film ki son sahnelerde artık gözyaşlarınıza engel olamayabilirsiniz. Hatta ölümü göze almış kahraman askerlerin ağzından Hıristiyanlık propagandası eşliğinde İncil’den sözler dökülürken sinemanın koltuğundan kalkıp savaşmak isteyenler de çıkabilir. Bu askerlerin kahramanlıkları karşısında gözleri yaşaran seyirciler de olabilir. Tam o noktada duruyorum! Bir dakika ya, hani bu film savaş karşıtıydı? Bu ne kafa karışıklığı? Sonra aniden filmdeki diyalogları hatırlamaya başlıyorum. Wardaddy şöyle bir şey diyordu: “Ben Afrika’da Alman öldürdüm, Fransa’da Alman öldürdüm, şimdi de Almanya’da öldürüyorum!” Tabii bu lafı kahraman bir asker söylüyor ve filmin atmosferi içinde sözün absürtlüğü güme gidiyor... Aynı askerler değil mi Afganistan’da Müslüman öldüren, Irak’ta Müslüman öldüren kendi ülkelerinde bütün Müslümanları ‘terörist’ diye yaftalayan. Yani ne değişti? Teknik ve sinemasal açıdan bu kadar güzel bir savaş filmi kime gönderme yaptı. Hıristiyanları yücelten bütün o İncil alıntılarıylabağladığınızda yönetmen ve senarist David Ayer bizlere ne anlattı? Anti militarist, demokrat olan bizler de ağzımızın suları aka aka filmi seyrettik. İşte Hollywood’un gücü. Mutlaka seyredin!,