Kaliteli muhalefet iktidar partisine gerçekten "alternatif" olabilen muhalefettir. Bu ise, iktidarın yaptığı doğru şeyleri aynen devam ettireceğini ama yanlışlarını tekrarlamayacağını ortaya koymakla mümkündür.
Bugünkü muhalefetin böyle bir kabiliyetinin olmadığı ortadadır. Çünkü, özellikle son on yıldır enfeksiyonlu bir muhalefet tarzı yürütülmektedir.
"Daha kaliteli hizmet" iddiası barındıran, proje ağırlıklı ve seviyeli bir siyaset yerine, bütün Erdoğan karşıtlarını örgütleyerek sonuç almayı hedefleyen "ucuz" bir yöntem uygulanmaktadır.
Bu yanlış strateji, millete izah edemedikleri bir savrulmayı da beraberinde getirmiştir.
Eski AK Partili Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan veya eski MHP'li Meral Akşener, SP'li Temel Karamollaoğlu "CHP ile tam mutabakat" diyorsa ve Kılıçdaroğlu da, "Biz bir milim bile değişmedik" diyorsa, diğerleri fena savrulmuş demektir.
Bakmayın Kılıçdaroğlu'nun "Yerimizde duruyoruz" dediğine, CHP de fena savrulmuştur. Siz sadece "Erdoğan düşmanlığı"nı belirleyici kriter olarak kabul ederseniz, sizden daha fazla Erdoğan düşmanı görünen ama aslında Türkiye düşmanı olan terör örgütleri ve uzantılarıyla da "müttefik" olursunuz.
Bu ise siyasî felâketin başladığı yerdir. Zira müttefik olduğunuz bu "virüs"lere karşı mesafenizi koruyamadığınız için "enfeksiyonlu" hale gelirsiniz. Artık ülke ve millet menfaatini değil, millet düşmanlarını öncelersiniz. Baykal bu uyarıyı tam 7 yıl önce "CHP, HDP'lileşiyor" diyerek yapmıştır.
Bu analizi gerçekçi bulmuyorsanız FETÖ, PKK gibi terör örgütlerine ve bunların patronu olan emperyalistlere karşı "adam gibi" tavır koyamamanızı, gitmedik yer bırakmadığınız halde "Diyarbakır Anneleri"ne gidememenizi nasıl izah edeceksiniz?
GÜNÜMÜZÜN İTTİHATÇILARI...
"Abdülhamid gitsin de gerisi önemli değil" diyen İttihatçıların günümüzdeki izdüşümü olan bu anlayış, Türkiye'nin bekası açısından asla sağlıklı değildir.
Bu zihniyet için her şey istismar malzemesidir. Mesela günlerdir "fatura" üzerinde tepinirken, doğalgazda yüzde 99, petrolde ise yüzde 92 oranında dışarı bağımlı bir ülke olduğumuzu ve pandemi sonrası küresel enerji piyasasında yüzde 300'e varan artışlar olduğunu asla görmezler, siz hatırlatınca da "Bana ne dünyadan" diyecek kadar sorumsuz davranmaktan imtina etmezler.
Geçtik bundan, Türkiye'nin dışarıdaki mücadelesinde bile "ulusal" bir duruş sergilemezler. Düne kadar "Bölge ülkeleriyle neden işbirliği yapmıyoruz" diyor hatta Esad ile dahi görüşmemizi istiyorlardı. Şimdi ise Türkiye'nin BAE, Mısır ve İsrail gibi ülkelerle işbirliğini eleştiriyorlar. "Türkiye hangi tavizleri verdi, Doğu Akdeniz'de bunun için mi sesimiz kesildi" diyorlar.
Beyinlerindeki enfeksiyon sebebiyle, "Doğu Akdeniz'de ve Libya'da Türkiye'yi saf dışı etmek için kurulan ittifaklar anlamsızlaştığı için Türkiye ile işbirliğine gitmek zorunda kaldılar" diye düşünemiyorlar.
Bu konularda devletin yanında yer almayı "Erdoğan'a destek" olarak gören Erdoğan'ı devirme ittifakı, yayınladıkları ortak bildiri ile de, Avrupa'daki Erdoğan düşmanlarına "açık çek" göndermişlerdir. Bize karşı hiçbir zaman dürüst davranmayan Batılı kurumlara "İktidara gelirsek bütün kararlarınızı uygulayacağız" demek, "Millî menfaatlerimizi bozuk para gibi harcayacağız" demektir. Bu ise "Erdoğan'ı birlikte devirelim" teklifi eşliğinde verilen bir rüşvettir.
Oysa biz biliyoruz ki emperyalistlerin Erdoğan ile hiçbir kişisel problemi yoktur. Zaten onları her zaman "kişi" değil, "işi" ilgilendirmiştir. Yani onlar için "Erdoğan düşmanlığı", Türkiye düşmanlığını güçlendirmek için kullanılan bir ambalajdır.
Millet bu gerçeği çok iyi görüyor. Nitekim yandaş "kamuoyu oluşturma şirketleri" bile AK Parti'den düşürdükleri oyları CHP'ye ilave edemiyor.
Yani ne kadar zorlasalar da bugünkü muhalefet, gerçekten iktidar alternatifi olamıyor.
Zira önce enfeksiyonlarından arınmaları gerekiyor.