Enerji zirvesi sonucunda, Türkiye ile Rusya arasında varılan mutabakat, Türkiye için yeni siyasi alternatif kozların geliştirilmesine hizmet edecek. Bu gelinen nokta; Türkiye’nin sadece kendi enerji güvenliğini değil, AB için de enerji güvenliği açısından anlam taşımakta. Ayrıca Türkiye’nin enerji havzası olması yolunda, ciddi mihenk taşı rolünü üstleneceği de kesindir. Bu durum ileride, Türkmenistan ve İran’ın da Türkiye ile ortak projeler üretmesine daha da yaklaşılacaktır.
Türkiye için önemli hamlelerden birinin de, İran doğalgazının Türkiye üzerinden dünyaya verilmesine nail olmaktır. Doğrudur, İran buna o kadar sıcak bakmamakla birlikte bundan iyi alternatifin olmadığını da bilmekte. Rusya ile ilişkiler, bu anlamda da İran’ı Türkiye ile birlikte doğalgaz projelerinde muhatap görmesini tetikleyecektir.
Bu enerji projelerini Orta Doğu’daki yeni süreçte değerlendirmek lazım. Türkiye’nin ciddi baskı enstrümani olan enerji projelerinde partner olması, vazgeçilmezliğini giderek artıracaktır.
Enerji devine dönüşecek Türkiye’nin; Orta Doğu’daki gücünün de etkisinde, belirleyici faktör olacağı da aşikardır.
Türkiye’nin; Suriye’nin geleceğindeki yeri ve rolünün artacağını da peyder peyi göreceğiz. Başarılı Dabık temizliğini, bölgedeki güçler denkleminde değerlendirdiğimizde, son enerji zirvesinde sağlanan mutabakatın rengini hissedebiliyoruz.
Musul’un DEAŞ’tan temizlenmesi konusunda, Türkiye’nin tutumuna bu kadar garip reaksiyon veren Irak’ın yönetilen yönetiminin haddini aşan beyanlarını, enerji zirvesinde Rusya-Türkiye arasında varılan mutabakatla alakalı okumak lazım. Amerika’nın, “kimin oraya girip girmeyeceğini Irak halkının kendisi belirlemelidir” söylemi ise ayrıca trajikomik durumunun göstergesidir.
Irak’ı devlet olarak ortadan kaldıran ABD’nin, DEAŞ terör örgütünden temizlik operasyonu yapacağını ilan eden Türkiye’ye, bu cevapla bakış sergilemesi esasında meselenin arkasındaki derdin ne olduğuna ışık tutmakta!
Acaba aynı ABD; Irak’ı yok ederken, bu ülkeyi yerle bir ederken, Saddam’ı devirirken, Irak halkından izin alarak mı yapıverdi? Şimdi kendisi direk söylemediği şeyi, İbadi’nin ağzıyla söyletmeye gayret ediyor.
Evet, burada İran’ı unutmamak lazım ve bu durumda ABD ile İran’ın arzuları birbirine çok yakın mesafede olduğu aşikardır. Her ikisi için; Türkiye, Irak’ta sorundur! Akıllarından geçen ise budur, “girerse çıkmaz” endişesi.
Irak’da, DEAŞ tehdidi bunca zamandır olduğunu ve bu tehdidin önünü kimse cidden almadığını hep beraber gördük. Şimdi Türkiye’nin Fırat Kalkanı operasyonuyla temizliğin Suriye örneğinde nasıl yapılabileceğini göstermesi, ABD’yi harekete geçiren esas unsur. Böyle giderse Türkiye topyekün bu temizliği kendisi üstleneceğinden rahatsız oldukları içindir, İbadi ağzıyla Türkiye ve liderine yönelik hezeyanlar!
Bir bakıma ABD başkanlık seçiminin sonucunu beklemeden hareket etmek istemesini, Türkiye ve Rusya arasındaki yeni denkleme borçlu olduğunu görebiliyoruz. Türkiye için önemli meselelerden birinin, Halep konusu olduğunu ve bu konuda Rusya’nın tutumunun bize yakın olmadığını biliyoruz. Şimdi aynı Rusya ile aynen PKK devletçiğinin Türkiye sınırında kurulmasına izin verilmeceği tutumuna ortak yaptığımız gibi, Halep konusunda da anlaşmaya varmamız şarttır.
Rusya’daki kulis bilgilerimden anlaşılan o ki; Putin, Erdoğan’a çok güvenmekte. Hatta kriz öncesi durumdan, daha ileri derecede güveni söz konusudur.
Bu durum, Başkan Erdoğan’ın mert ve zeki tutumuyla alakalı olduğu aşikardır. Kremlin’den gelen “Türkiye’nin hava savunma sistemini kurabiliriz” beyanı, buna bağlı bir beyandır. Unutmamakta fayda var. Bu gelişmenin mimarı Erdoğan’dır hiç kuşkusuz. Bu gelişmeyi zafere dönüştürmek ise, bu tutumun ne kadar ileriye gideceğine bağlıdır. İşte Halep konusunu da ileride pekiştirmenin mümkün olduğuna işaret eden durum budur.
Türkiye’yi artık herhangi bir blokta görmek mümkün olmayacak. Konulara ve çıkarlara göre viraj belirleneceği, aklı selim durum olur. ABD ile mutabakat sağladığımız konular olduğu gibi, sağlayamadıklarımızın olduğu da aşikardır. Lakin bu topyekün, ABD ile ortak konuşacak birşeyimizin olmadığına işaret etmez. Rusya için de aynı mantık geçerli. İsrail’le ilişkilerin geldiği noktaya da, bu yöntemle bakmamız lazım.
Türkiye’yi birebir tehdit eden Irak ve Suriye’deki terör vakasına, en fazla Türkiye’nin sessiz kalmaması doğal okunmalıyken, halen bu durumda Türkiye’yi köşeye sıkıştırma çabası, ABD’ye ortak olarak zafer kazandırmaz. Olsa olsa ABD’ye güvensizlik pekiştirir. Nitekim, ABD’ye karşı bu coğrafyada giderek artan bir güvensizlik vakasıyla karşı karşıyayız.
Bu arada 15 Temmuz darbe girişimiyle bağlı, medyada “Rusya girişimden haberdar idi” veya “Cumhurbaşkanı’nın uçağını FETÖ teröristlerinin vuramamasını, Rus jetlerinin korumasına bağlamak” gibi absürt haber ve yorumlar, başka bir tehlikeli algının parçası olarak okunmalı.
Ayrıca Rusyalı analist Aleksandr Dugin’in, 15 Temmuz darbe girişimi komisyonunda dinlemeye davet edilmesi ve güya Dugin önceden darbeyi bildiği için, “Ankara’ya gelerek konunun Erdoğan’a iletilmesini istedi” gibi haberler de, Türkiye’yi küçük düşüren vakadır. Eğer Putin
bu bilgiyi önceden bilseydi, neden 15 Temmuz sonrası resmi olarak Moskova, “uçağımızı, FETÖ üzerinden ABD vurdu” kanısına vardıklarını söyledi. Demek ki; 15 Temmuz darbe girişimi, Putin Rusyası için de sır perdesinin kalkmasına yardım etmiş oldu. Ayrıca Dugin; Türkiye-Rusya arasında bu denli meselelerde elçi rolü verilecek kişi değil. Bu devletlerarasında ciddi kanallar işler. Krizler olsa da, olmasa da, işler bu kanallar. Dolayısı ile bu durumu Türkiye içerisinde birileri yeni algi için kullandığı kanaati, giderek akla yatkın bir kanaat olarak değerlenmeli. Özellikle Dugin’in, Türkiye’de sıkı alakada olduğu çevrelere dikkat edilmesi gerekli!
Bir yorum yapılırken, bunun kişilere değil, ülkenin menfaatine katkısını düşünmek önem arzetmektedir. 15 Temmuz darbe girişimini önleyen Türkiye Devleti lideri Erdoğan ve halkının, devreye giren basireti, aklı ve cesareti, başarının esasını oluşturan mihenk taşlarının olduğunu, zinhar unutmamak ve unutturmamak şarttır.