Son yazımda ‘İstanbul Sözleşmesi Çalışma Platformu’nun raporundan bahsetmiştim. Bir bayan avukatın açıklamasına dikkat çekmiştim.
Sakarya’dan Prof. Dr. Hüseyin Gazi Baş bir başka kadın derneği olan BİLKA (Bilge Kadın Araştırma Merkezi)nın da konuyla ilgili bir çalışmasının bulunduğunu hatırlattı.
Yönetim kurulunun tamamı kadınlardan oluşan bu dernek ‘İstanbul Sözleşmesi, 6284 sayılı Kanun ve Tedip Hakkı’ başlığıyla geçen sene (26.8.2019) özgün bir rapor yayınlamış. (http://bilka.org.tr/tr/405/istanbul-sozlesmesi-6284-sayili-kanun-ve-tedip-hakki.html)
BİLKA, sözleşmeyle ve kanunla ilgili toplumun hassasiyetine tercüman olan tespit ve tekliflerde bulunmuş.
DİL VE ÜSLUP ÖNEMLİ
STK’ların bu neviden objektif çalışmaları ve faaliyetleri hem toplumu rahatlatır hem de ilgililerin konuya olumlu bir şekilde eğilmelerine yardımcı olur.
Öte yandan muhataplarını suçlayıcı ve itham edici bir dil kullanmak hem toplumu gerer hem de ilgililerin haklı tepkisine sebep olur.
Hele de Başkan Erdoğan gibi dini hassasiyeti yüksek olan yöneticilerimizi rencide edecek ifadelerle konuyu gündeme getirmek faydadan çok zarar verir.
Medya üzerinden onu ve çevresini itham edici yazılar ve açıklamalar ‘üzüm yemek değil bağcıyı dövmek’ olarak algılanır.
VAKT-İ MERHUN
Milletvekili olduğum dönemde Ankara’da ÖNDER’in genel kuruluna katılmıştım. Vesayet sisteminin gölgesi henüz üzerimizden kalkmamıştı. Hem devam etmekte olan başörtüsü yasağı hem katsayı meselesi sebebiyle Türkiye’nin dört bir yanından gelmiş olan İmam Hatipliler tepkiliydiler.
AK Parti vekili olarak kürsüye çıktığımda tepkiler ve protestolar zirve yapmıştı. O zaman, ‘sizin yerinizde olsam ben de aynı tepkiyi gösterirdim. Ama bu konuda en az sizin kadar belki sizden daha hassas olan Başbakan(Erdoğan)ın rahatsız olmadığını mı zannediyorsunuz? Zamanı gelince çözülecektir’ mealinde bir konuşma yapmıştım. Çünkü inanıyordum. Çünkü o gün Başbakan bugün Cumhurbaşkanı olan Tayyib beyi tanıyordum.
Ne oldu?
Bugün başörtüsü ya da katsayı sorunu var mı?
Hatta bir rüya olan Ayasofya artık cami olarak ibadete açılmadı mı?
Ben İstanbul Sözleşmesi ve ilgili yasa konusunda da Başkan Erdoğan’ın hassasiyetinin kimseden az olduğu kanaatinde değilim.
18 yıldır icraatlarıyla devlet ile milleti barıştıran Başkan Erdoğan’ın bu konuda da gereken neyse onu yapacağına inancım tamdır.
Bu konuda hassas olan herkesin kullandığı dile ve üsluba da dikkat etmesini öneririm.
HASAN BAŞPEHLİVAN’A RAHMET
Bu vesileyle Gonca Yayınevi sahibi Hasan Başpehlivan’ı hayırla ve rahmetle yad etmek isterim. SP’nin istişare heyetindeydi. Bir toplantıda Başkan Erdoğan aleyhine bir karar almayı tartışıyorlarmış. Hasan ağabey, ‘İçinizde Erdoğan’ın imanından şüphe eden var mı?’ diye sorduğunu, “Ben şüphe etmiyorum ve oyumu ona vereceğim’ deyip toplantıyı terk ettiğini anlatmıştı.
Hasan ağabeyin geçen hafta vefat ettiği haberini şehir dışındayken defnine bir saat kala haber aldım. Cenazesine yetişemedim, ama Hasan ağabey Beyazıt’a her gittiğimde mutlaka uğradığım can dostlarımdan biriydi. Özellikle Mevlut Karaca ve Hasan Başpehlivan merhum ile birlikte oturur, hasbihal ederdik.
Allah rahmetiyle muamele buyursun. Yakınlarına sabr-ı cemil, ecr-i azim diliyorum.
Hasan ağabey gibi ben de Başkan Erdoğan’ın imanından şüphe etmiyorum, hassasiyetinden de şüphe etmiyorum.
Tıpkı Ayasofya müjdesini aldığımız gibi sözleşme konusunda da gerekeni yapacağından eminim.
Müsterih olunuz.