28 Şubat alışkanlıklarıyla, arşivler didik didik edilerek dolaşıma sokulan kullanışlı malzemelerin ürünü olan “güncelleme” kavramını, “dinde reform” emelleri için kullananlar var.
Oysa, Ehl-i Sünnet çerçevesindeki güncelleme, dinimizi; bidat ve istismarlardan kurtarmakla mümkündür.
İslamiyet 40 yıldır, Fetullahçılık denen sapık örgütün sistematik saldırılarına maruz kalmıştır.
“Cemaat”ve “hizmet” gibi muteber mefhumların arkasına gizlenen bu örgütün varlık sebebi, Peygamber Efendimizi (sallallahü aleyhi vesellem) sıradanlaştırıp devre dışı bırakarak, İslamiyet’i Hristiyanlıkla aynı mertebeye indirmektir.
“Dinler Arası Diyalog” safsatası, bu amaca matuf bir Vatikan projesidir.
Fetullah Gülen boşuna, “Papa 6. Paul cenapları tarafından başlatılan dinler arası diyalog için Papalık Konseyi’nin bir parçası olmak üzere buradayız” dememiştir.
“Örgüt” oldukları, devlete saldırınca anlaşıldı
Ne yazık ki bu Haçlı lejyonerlerine, devleti devirme aşamasına gelinceye kadar müdahale edilmemiştir.
Tam aksine, Diyanet başta olmak üzere, bütün devlet kurumlarına sızan kriptolar vasıtasıyla, bu yıkım projelerine “devlet desteği” verilmiştir.
Topluma,“İslam’ın hoşgörüsü” olarak sunulan bu dinler arası diyalog fitnesine karşı çıkanlar sindirilerek, “herkes destekliyor” görüntüsü verilmiştir.
O dönem kadrosunda yer aldığım Türkiye gazetesinde, bunun İslam’ı Hristiyanlaştırma projesi olduğunu ısrarla dile getirdiğimiz için başımıza gelmeyen kalmadı.
***
Nihai amaçları iman esaslarını da çarpıtarak Hristiyanlaştırma operasyonunu tamamlamaktı.
Fetullah Gülen bu kopyayı, Ailem gazetesinde yayınlanan ve imanın 6 esasını hedef alan yazısında veriyor, “İman esasları, dört asla irca edilebilir” diyordu.
Nitekim iman etmek için “La İlahe İllallah” yeterli bulunuyor, Peygamber Efendimizin Allah’ın Resulü olduğuna inanma şartı unutturularak, İslamiyet; Hristiyanlığa, arka safları sabit kanepelerle doldurulan camiler de kiliseye benzetilmeye çalışılıyordu.
Öte yandan, her yıl “Kutlu Doğum Haftası” vesile edilerek, Ehl-i Sünnet itikadını temelden sarsan sapık söylemler, müftülüklerle işbirliği halinde milyonlara ulaştırılıyordu.
İslamiyet üzerinde bu cinayetler işlenirken dönemin ilahiyatçılarının bir kısmı Fetullahçıların şerrinden korktuğu için susuyor, bir kısmı da zamanın ruhundan istifade etmek için Pensilvanya’ya selam duruyordu. Mesela ilahiyatçı Prof. Dr. Suat Yıldırım, “İsa Aleyhisselamın, Fetullah Gülen’in şahsında ortaya çıkacağını” iddia ediyordu!
Örgüt ile mücadele şart
FETÖ ile mücadele sadece “kriminal” çerçevede yürütülüyor.
Yargı süreci sonunda gerçek mücadele bitmiş olmayacak, sadece birkaç sivrisinek cezasını bulacaktır.
FETÖ ile asıl mücadele, “hizmet” için yola çıkan insanları birer suç örgütüne dönüştüren büyüyü bozmaktır.
Bu ise, İslam ile çelişkilerini ifşa etmekle mümkündür.
İmam ve hatiplerin hâlâ anlamsız bir ürkeklik içerisinde olduğu gözlenmektedir.
FETÖ’nün, dini temelden sarsmaya yönelik sapıklıkları neden hâlâ bütün camilerde gümbür gümbür anlatılamıyor?
Teşhis tamam, sıra tedavide
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, İstişare Toplantısı Sonuç Bildirisinde, FETÖ’nün, dini; süfli emellerine alet eden taşeron örgüt olduğu belirtilerek, “Diyanet İşleri Başkanlığı, her türlü vaaz, irşat, yayın ve iletişim imkânını etkili bir şekilde kullanmak suretiyle din istismarıyla mücadele edecek” deniliyor.
Diyanet rapor ve bildirileriyle, sapıklığını tescil ettiği bu örgüte karşı ilmî bir mücadele başlatarak geride kalmış hataları telafi etmelidir.
FETÖ enfeksiyonlarının temizlenmesi dindeki en önemli güncelleme olacaktır.