Radyo programımda uyuşturucu kullanıcısı iki genci konuk ettim. Duyduklarım tüyler ürperticiydi.
Öncelikle şu soruya cevap aramaya çalıştım.
Gençler bu illete nasıl ve nereden başlıyor?
Gençlerden birine sordum, nasıl başladın?
Cevabı klasikti. “İşyerinden arkadaşım başlattı”.
Neredeyse uyuşturucuya başlayan gençlerin %80’inin cevabı da bu cevapla aynı.
Peki nasıl oluyor da, bir arkadaş, arkadaşının uyuşturucuya başlamasını istiyor?
Akıl, fikir almıyor değil mi? Ama bir cevabı var.
Genç, arkadaşının da başlamasını istiyor. Çünkü kendisi para bulamadığında arkadaşına “Senin paranla alalım” diyebilsin istiyor. Ya da arkadaşında varsa ondan “otlanabilsin”.
Uyuşturucuya virüs gibi teker teker gençleri avlatan güdü buydu işte. “Onu da bu işe dahil edersem hem birbirimizi idare ederiz, hem birbirimizden ‘otlanırız’.”
Peki çocukları, gençleri arkadaşlarından ayırmak imkansız iken, hangi arkadaşının arkaplanda böyle bağımlılıkları olduğunu da bilmezken nasıl olacak da onları kurtaracağız?
Bu soruyu biraz daha zorlaştıralım.
Gençler dedi ki yayın sırasında, “Abi, uyuşturucu insanı yalan söyleme uzmanı yapıyor. Her gün, her dakika patrona, hocaya, anneye-babaya yalan söyleye söyleye, gizlenmek, saklanmak için bahaneler ürete ürete uzmanlaşıyoruz.”
Ardından da kendilerinin üstünü arayıp uyuşturucu bulan bir polisi nasıl kandırdıklarını anlattılar.
Soru yeterince zorlaştı mı? O zaman cevaplamaya çalışalım.
1- Öncelikle bağımlılıklar konusunu korktuğumuz başınıza gelmeden çok önce konuşmak gerekiyor çocuklarımızla-kardeşlerimizle..
“Yaş itibariyle böyle bir tehdit altındayız, ortaokul, lise çağlarında arkadaşlar arasında yaygınlaşıyor, buna karşı nasıl önlemler almalıyız sizce? Sizi bu beladan nasıl korumalıyız, etrafınızda bu bağımlılığa yakalanmış arkadaşlarınız var mı? Okulunuzda duyuyor musunuz? Size hiç teklif eden oldu mu?” gibi sorularla onları hem rahatlatıp hem açabilirsiniz.
Tabii hepsinden önemlisi, bu soruları sormadan çook öncesinden bir samimiyet köprüsü inşa etmiş olmak. Eğer yoksa bu sorular daha da çok gerer, tedirgin eder.
2- Ergenlik çağındaki çocuk ve gençlere sonsuz, uçsuz bucaksız bir özgürlük alanı açmak gibi bir yeni çağ hastalığı var. Özel odalar, özel telefonlar, özel ve şifreli bilgisayarlar. HAYIR. Özgürlük, bilinç ve karakter yerine oturduktan sonra tamamen ele verilebilecek bir hak. Erken vermek ortaokula silahla göndermek gibi bir şey… Evet, bilgisayar olsun ama salonda olsun, internet olsun ama herkesin erişimi olabilsin. Evet, odaları olsun ama kapıları kale kapısı gibi kilitli olmasın. Evet, kontrol edelim ama bunaltmadan, boğmadan. Ben bir hata yaparsam ailem hemen anlar hissini vererek.
Evet, konuştuğunuzda, sorular sorduğunuzda şüphe çekmiyor olabilirler, gayet aklı başında görünüyor, her sorduğunuza mantıklı cevaplar veriyor olabilirler.
Ama bunlar arkanıza yaslanıp “oh çok şükür” demek için yeterli değil… Uyanık olmak zorundayız.
Bir önerim de şu; Moral FM web sitesinden ARŞİV bölümünden “Ömer Ekinci ile Neden Olmasın?” programının 2 Mayıs 2017 tarihli bölümünü dinleyin, gençlere dinletin.
Gençler bu illete nasıl ve nereden başlıyor? Sorusuna şimdilik bu kadar cevap yeter.
Bir de işin özenme, arzu etme boyutu var. Biraz da ona değinelim.
Programa konuk olan diğer genç daha erken 12-13 yaşlarında… Ona sordum nasıl tanıştığını.
“Arkadaşlarımızın kullandığını görüyorduk, karşımızda deli deli hareketlere, şoklara girmeye başlıyorlardı, kusuyorlardı üstlerine başlarına. Bu da bizim çok hoşumuza gidiyordu, biz de o hale gelmek istiyorduk”.
Travmaya bakar mısınız? Duyduğumda şoka girmemek mümkün değildi. Adeta gördüğünde arkasına bile bakmadan kaçmasını gerektirecek görüntü bu genci uyuşturucuya başlatmıştı.
Bunun arkasında da bir dürtü var. Dikkat çekme, ilgi görme, farklı olma dürtüsü.
Yazmaya gerek var mı bilmiyorum. Bu genç ailesinde dikkat çekemiyor, ilgi göremiyor. Yüzüne bile bakan yok, eline 20 lira toka edilip alelacele işe koşuşturuluyor evde. Ve çocuk da bunun gayet farkında…
Peki bu konular nereye dayanıyor?
Evet, doğru cevap.
Anne-babaya…
Bundan sonraki yazıda anne-babaya düşen görevlerden devam edeceğiz.
Lütfen yazın, çekinmeyin, bu konu kafayı kuma gömerek çözülmüyor, tam tersi iyice büyüyor. E-posta ile yaşadıklarınızı, sorunlarınızı anlatın. Çözüm bulmaya çalışalım.
Gelen bir yardım çığlığını da yazının sonunda paylaşmak istiyorum sizinle.
Bakın bir genç nasıl yanlışlıkla ölebilmek için çırpınıyor...