Kızışan kumsallarda kendilerine doğru yaklaşmakta olan siluete gözlerini kısarak bakmıştı Hz. Peygamber. Sonra yanında oturmakta olan diğer arkadaşlarına dönüp; "Keşke..." demişti. "Keşke gelen, Ebuzer olsaydı..."
***
Dünyanın en güzel şiiridir bir arkadaşı beklemek...
Özlediğiniz, beklediğiniz bir arkadaşınız varsa, kaldıysa hala, ne mutlu size... Gerçi günümüzde güçlü, kudretli olmak her şeyden değerli hale geldi, getirildi. Birisini özlemek, güçsüzlüğe delaletmiş gibi algılanıyor. Güçlü olanlarımız özleyecekleri arkadaşlarını çoktan gözden çıkartmış... Güçsüz olanlarımızsa haşa kimi özleyebilirler ki, var mı böyle bir hakları...
***
Ramazan adım adım yaklaştıkça, yeryüzüne yayılacak iftar sofralarına dair çağrılar da, bir bir çalmaya başladı kapılarımızı. Mirasımız Derneği, Kudüs'te açılacak iftar sofralarına katkı vermek için davet ediyor. Hüzünlü ezan sedalarının dalga dalga yayıldığı iftar vakitlerini hayal ediyorum Mescid-i Aksa'nın eteklerinde. Sessiz sedasız açılmış sofralardaki zeytini, hurmayı, bir bardak derin suyu. Sanki uzak gurbetlerden yolu gözlenen bir eski bir arkadaş gibi çıkıp geliyor Ramazan. Ve nasıl bir usaresi, kimyası varsa, Allahım. Yeryüzü upuzun bir arkadaşlık sofrasına dönüşüyor iftar vaktinde. Kurdun kuşun, esmerin beyazın, uzunun kısanın, yaşlının gencin, sessizce dizlerini kırıp dualarla yanaştığı o iftar sofraları, yolu beklenen bir arkadaş gibi sarılıyor bizlere...
İstanbul hanımlarında sessiz sedasız ama heyecanlı bir telaşe başlıyor. Küçük küçük, avuç içlerine sığdırılacak cinsten, dişten tırnaktan artarak, helal kuruşlarla sıraya konuyor Ramazan infakları. Araştırma ve Kültür Vakfındaki hanımların infak hareketi bana Maide Suresi'ndeki gökten inen sofrayı anımsatıyor. Eski surelerin eski ayetlerinde, Melekler mi indirirmiş Allah katından sofraları... Biz Hz. İsa'ya yetişemedik, onun göklerden inen sofrasına da. Ama hamdolsun, sağımızdaki solumuzdaki isimsiz ve kendisini erdeleyen güzel hanımlara yetiştik, göklerden değil kalplerinden çıkarttıkları sofralarına... Kur'anı Kerimi okuyup anlama dersleri, Hocamız Fatıma Kutluoğlu yönetiminde devam ediyor. Hayat Veren Çağrı diyor Fatıma Hanım Kuranı Kerim'in davetine. Yaz aralığına girerken okuma temrinlerimiz, son dersimizde talebelere katılım belgesi takdim edildi. Ben de teşekkür aldım, hiç beklemiyordum ama öyle çok heyecanlandım ki... Şayet iyi çalışırsam, takdir bile alabileceğimi söyledi derste büyükler... Kuranı Kerim'in bahşettiği arkadaşlık bir başka, mucizevi bir kimyası var birlikte okumanın. Hz. Ali boşa söylememiş; ''bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim'' diye...
Arkadaşlık, zor zamanda kapıda peydah olan tıkırtının ismidir. İHH'yı sadece yardım, infak, dayanışma, insan hakları öğretisini önemseyen bir kurum olarak görmediğimi ifade etmeliyim. İHH, arkadaşlık bilincidir. Ekseninde infak ve dayanışma olan hareketler, zaman içinde "Allah için arkadaşlık ediş" ufkunu bahşediyor insana. Hatice Naç ile birlikte Gebze'de Genç İHH'yı kurmuş arkadaşlarımızdan Lütfiye Gül kardeşimiz, yardım ve kermes standında fenalaşarak hayatını kaybetmiş. Henüz bekardı Lütfiye ve kendisini yetimlere adamış bir kardeşimiz olarak bilirdik, yüzü hep gülümsüyor bütün resimlerinde. İnsan nasıl yaşarsa öyle vefat eder derler. İş başındayken, yetimlerin arasından uçuveren bir nefes. Rabbimiz mağfiret eylesin arkadaşımıza...
"Dağ pırasası" diye bir şey duymamıştım. Muş'ta tek göz bir dama sığınmış, yoksul bir ailenin kapısını çalmış arkadaşlarımız, 19 yaşında bir karı/koca, kucaklarında birkaç aylık bebekleri, genç adam hastanedeymiş dokuz aydır, karısından başka refakatçisi yokmuş, bebeğini de orada dünyaya getirmiş. İHH'dan arkadaşlar kapılarını çaldıklarında, ormandan topladığı bu dağ pırasalarını ayıklıyormuş gelin hanım. Kapı çalınınca, bizimkileri ne yana oturtacağını şaşırmış. Divanı sandalyesi yokmuş, eşyası yokmuş genç çiftin, böyle yere çömelmişler. Bizimkiler bir dahaki gelişlerinde evin ihtiyacını da yüklenip çıkagelmişler...
Bunlar sessiz sedasız işler.
En son hangi arkadaşınızı özlediniz diye sormak için yazdım bu yazıyı. Arkadaşlık sanki güçsüzlere ve yoksullara mahsusmuş gibi. Bir de Hz. Muhammed'e. Allahın selat ve selamı onun üzerine olsun. Fahri Kainattır kendisi.