Osmanlı vatan toprağının gıyapta ve daha savaş sürerken paylaşılmasının ilk örneği 1916 Sykes-Picot değildir. Ondan bir yıl önce İtalya’yı yemlemek için Londra’da gizli anlaşma yapılmış, Osmanlı toprağı paylaşılmıştı.
İtalya’nın Paris’te ağlayarak tepinmesinin esas gerekçesi de, 1915’te daha fazla fiyatla savaşta saf değiştirmesine neden olan bu Londra Anlaşması’ydı. Fransa-İngiltere-Rusya, kim daha fazla verirse onun safına girmek için yırtınan İtalya’yı kaçırmak istememişti.
Nisan 1915’te daha savaş sürerken ve galipler belli değilken İtalya’ya Adriyatik kıyıları, Rodos Dahil 12 Ada, Londra’da imzayla ve gizlice verildi. Adaları zaten İtalya, 1911-12 Trablusgarp Savaşı’nda Osmanlı’ya karşı işgal etmişti. Ayrıca Anadolu paylaşılacak ve Antalya merkezli geniş bir alan İtalya’ya ‘adil bir pay’ olarak bırakılacaktı. Afrika’dan da uygun bir pay verilecekti. Bir görüşmede İngiliz yetkililer, İtalya’nın savaş için ‘satın alındığını’ İtalyan heyetine söylemişlerdi.
Nisan 1915 Londra Anlaşması gizli tutuldu. Sonra Mart 1916’da İngiltere ve Fransa Sykes-Picot anlaşmasıyla Anadolu’yu ve Akdeniz’in doğusunu kendi aralarında ve İtalya’yı dışlayarak paylaştılar. Bu durumda Adana bölgesi Londra Anlaşmasıyla İtalya’ya, Sykes-Picot ile Fransa’ya verilmişti.
Herkes birbirini kazıklıyordu. Yalancılık ve sahtekarlık emperyalizmin sadece bir boyutuydu. ‘Kimin malını kime veriyorsunuz’ diyen de yoktu. Ta ki, Anadolu ayağa kalkana kadar.
Ahlaksız Londra Anlaşmasının varlığını 1917 Bolşevik ihtilalinden sonra Moskova açıklayacak, kimsenin de yüzü kızarmayacaktı. Paris’te de 1919’da bir başka ahlaksız anlaşma yapılıyordu.
Operet sömürgecileri
Sömürmek için toprak arayan ve “kim daha fazla verirse” ona yatan İtalya, 100 yıl önce ABD İngiltere ve Fransa’nın yanına ilişmişti. İtalya’nın Doğu Akdeniz’de iki hayali vardı: Adriyatik Kıyısı ve Anadolu’nun Ege-Akdeniz kıyısı.
1860’da birleşen İtalya, hemen Afrika’da sömürge aramaya gitmiş, vahşi katliamlara rağmen 1896’da Etiyopya’da ‘vahşilerden’ sopa yemişti. Trablusgarp’a daha sonra saldırdılar. Osmanlı’yı kolay bulmuşlardı.
İtalya ne savaşta ne de barışta bir işe yaramıştı. 1914-18 arasındaki savaşta beceriksiz ordularla 1 milyon ölü-yaralı vermiş, müttefiklerine milyarlarca dolar borçlanmıştı. Yoksulluk içindeydi ve halk bu rezalete neden girildiğini sormaya başlamıştı. Hükümet galiplerin arasına karışıp 1919 Paris Konferansı’nda paylaşım masasında yer kapmıştı ve açgözlülük yapıyordu.
20 Nisan 1919’da Paris’te İngiltere Fransa ve İtalya Başbakanları, ABD Başkanı Wilson’a ayrılan evde harita üzerinden Avrupa’yı paylaşma pazarlığı yapmaktaydılar. İtalya Başbakanı Orlando, hastalık derecesinde Adriyatik limanı Fiume’yi istiyordu. Bugün Hırvatistan limanı olan Riyeka, Adriyatik’in Kuzey kısmındaydı. Biraz İtalyan nüfusu vardı ve İtalyanların burayı çılgınca istemesinin muhtemelen 100 yıl önce de stratejik önemi yoktu.
İtalya Başbakanı Orlando, Fiume’yi alamadığını anlayınca yerde tepinerek ağlayıp, kendini hırpalamış, sonra pencereyi açmış, sonra açık pencerede yüzünü ellerine alarak ağlamaya devam etmişti.
Uzaktan toplantı binasına bakmakta olan bazı İngiliz heyet üyeleri ABD Başkanı Wilson’un penceresindeki bu garip sahneyi izlerken gözlerine inanamadılar: İtalya Başbakanı ağlıyor olamazdı... Orlando’nun cebinden mendil çıkartıp suratını sildiğini görünce, ağladığını anladılar.
İçeride Fransa Başbakanı Clemenceau ve İngiliz Lloyd George, emperyalizmi bile beceremeyen bu operet aktörünü küçümseyerek izlemekteydi. Amerikan heyetinden Hankey, anılarında bu sahneyi ‘Oğlum böyle davransa, benden şamarı yemişti’ diye yazacaktır. Hıçkırmakta olan Orlando’yu Wilson yatıştırmaya çalışır: İtalya’nın başka yerlerde hayli geniş toprak kazandığını hatırlattı. Dağıtılan toprakların çoğu Osmanlı toprağıydı.
(Soldan sağa) George, Orlando, Clemenceau, Wilson
Ahlaksız pazarlıklar
Şam - Kudüs - Gazze arası o kadar değerliydi ki, İngiltere Başbakanı L. George ile Fransız Clemenceau daha Ekim 1918’de Osmanlı toprakları için kapışmışlardı.
Bir Amerikalı diplomat, tanık olduğu bu kavga için ‘mahalle kadınları gibi dalaştılar’ diye yazacaktı.
L. George ‘Filistin seferi için bir avuç siyah asker dışında katkı yapmadınız. Türklere karşı 500 bin asker yolladık, yüzbinlerce kayıp verdik, sonra da bazıları Kudüs’teki Kutsal Kabiri çalmayalım diye yolladıkları birkaç zenci polisle sözde katkı yaptılar’ diyordu.
Clemenceau da ‘Oraya yolladığınız yüzbinlerce askeri Batı Cephesinde tutsaydınız, Almanları daha çabuk yenerdik’ demekteydi... Bu pervasız ırkçılık ve düzeysizlikte ‘mahalle’ ve ‘kadın’ kelimelerinden özür dilemek gerekir.
1919’da Yunanistan’ın istediği topraklar.
14 Mayıs 1919, Paris
13 Mayıs’ta Anadolu’nun Paris’te paylaşımı kararları saat başı değişmişti. İngiliz diplomat Harold Nicolson, 14 Mayıs sabahı üstlerinden gelen emirle yeni bir anlaşma taslağı yazdı: Ermenistan, Anadolu’nun doğusunu kapsayacak şekilde devlet olarak ABD mandası altına girecek, İstanbul ve Boğazlar da ABD mandasına verilecekti.
Öğleye doğru Nicolson, ABD Başkanı Wilson’ın kaldığı eve çağrılır. Büyük Salona L. George tarafından alındığında, yerde kendi çizdirdiği büyük Balkan-Anadolu haritasının yayılı olduğunu görür. Haritanın bir kenarında Başkan Wilson yüzü koyun uzanmıştır. Clemenceau emekleme pozisyonundadır ve ikisi haritaya bakmaktadır. Hala Güney Anadolu’yu İtalya Yunanistan ve Fransa arasında paylaştırma derdindedirler. Nicolson’a ‘‘Marmaris’i İtalyan bölgesinden çıkart’’ derler. Wilson, neresi olacağını kurşun kalemle işaretler.
Dönemin tipik ‘sömürgeci beyaz adam’ modelinde olan, Osmanlı-Türk’e hıncını saklamayan, diplomat Nicolson bile olanlara tepkilidir:
“Bu bilgisiz ve sorumsuz adamların Anadolu’yu bir pasta gibi dilimlere ayırması, dehşet verici. Ve orada, Anadolu ile hiçbir alakası olmayan benden başka kimse yok. Milyonların mutluluğunun bu şekilde kararlaştırılması ne kadar kötü. İki aydır üstlerimize, bu konularda bir plan hazırlamak için bize zaman vermelerini yalvarıyorduk. Kararları ahlak dışı ve uygulanamaz.. Ama ‘Haydi ama, genç adam... ne yapalım, bu kadar. İşi bitirmemiz lazım...’ havasındalar. İşin komiği, müdahale edebildiğim tek kısım, Yunanlara verilecek alanlar konusu. Burada da, önerdiğim en aşırı sınırların bile tehlikeli biçimde ötesine gittiler. Sonra Başbakan L George konuşulanları karar taslağı olarak kağıda geçirmemi istedi. Ben de akıllı bir iş yaptım, söylediklerini sulandırdım. Delice kararlarına biraz izan katmaya çalıştım. Bilmiyorum Başbakan benim taslak metnimi uygun buldu mu...”
Sahne şu, ABD İngiltere Fransa harita üzerinde pasta keser gibi Osmanlı vatanını parçalamışlar, sıra Anadolu’ya geliyor, orayı da izan ötesinde bir hınçla parçalayıp bölüyorlar. Gaddarlık öyle ki, en Osmanlı-Türk-İslam karşıtı sömürgeci beyaz adam bile isyan ediyor. Ya da bu izansızlığa Türkün İslamın isyan edeceğini görüyor. En büyük korkuları, Hint Müslümanlarının ayaklanmasıydı. Anadolu ayaklandı.