22 Ocak tarihli yazımızda, İngilizlerin ünlü 'The Economist' isimli dergisinin kapağından girdiği bir değerlendirmeyle, 'Türkiye'yi ne kadar çok sevdiklerini ve amma Erdoğan'ın -onların işine gelmediği için- diktatörce -dedikleri- siyasetinin Türkiye'ye zarar verdiğini' içleri yanarcasına eleştirdiklerine değinmiştik, 'Şaşırtıcı olan, kurdun kuzuyu yemek istemesi değil, kuzunun kurda gönül vermesidir..' başlığıyla.. İçimizdeki bir takım -kuzu da değil,- koyun yaratılışlı kimseler, bu saldırıya karşı çıkmak yerine, İngiliz emperyalizminin bu saldırılarından dolayı memnuniyetlerini, hiç tepki vermemek şeklinde ortaya koydular..
Hemen arkasından da 'Bloomberg' dergisi yine kapağından girdiği bir değerlendirmeyle 'Erdoğan'ı yenilgiye uğratma seferberliği'nde biz de varız!..' demek istedi..
İsveç'teki 'Kur'an Yakma' eyleminin ardından, Erdoğan'ın İsveç'e NATO kapısını kapatması üzerine, 'NATO, Erdoğan'ın genişlemeyi geciktirmesine izin vermemeli' başlıklı bir yazı kaleme alan Bloomberg, Türkiye'ye, İsveç ve Finlandiya'dan talepleri nedeniyle 'kafa tutan ülke' benzetmesi yaptı.
'NATO bu tartışmaya bir son verip en yeni üyelerini şartsız şekilde kabul etmeli' denilen yazının devamında, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da Türkiye'de yapılacak seçimler öncesi milliyetçi tabanından destek almaya çalıştığı ve geri adım atmadığı belirtildi.
Türkiye'nin inadının Avrupa'nın güvenliğini de tehlikeye attığını öne süren Bloomberg, ABD ve Avrupa'nın bu kördüğümü çözmek zorunda olduğunu yazdı ve 'Başkan Joe Biden, Türkiye'nin (...) NATO'yu güçlendirme çabalarını engellemek hakkı olmadığını açıkça ortaya koymalı. (...) NATO liderlerinin 18 Mayıs'tan önce, iki ülkenin üyeliğini onaylaması için Erdoğan'a baskı yapması gerektiği' değerlendirmesinden bulundu.
'Erdoğan direnirse 'ABD Kongresi'nin de Türkiye'ye F-16 satışını durdurarak karşılık vermesi çağrısını da yapan yazıda, 'Türkiye'nin NATO tatbikatlara katılımının sınırlanması, Erdoğan'ın NATO toplantılarından dışlanması ve hatta Türkiye'nin NATO'dan ihracı seçeneklerinin de masada olması gerektiği, ve mesajın açık olması: grubun güvenliğine bilerek zarar veren bir ittifak üyesi asla bir müttefik olamayacağı' kaydedildi.
*
Ve dün de iki ayrı emperyal güç merkezinden yeni saldırılar geldi..
Almanya'nın önde dergilerinden Stern son sayısında Tayyib Bey için, 'Der Brandstifter / Kundakçı' nitelemesi yaparak asıl kundakçının kendileri olduklarını zımnen ortaya koydular.
'Kundakçı Erdoğan' kapağı ile okurlarının karşısına çıkan Stern, 'Erdoğan'ın uluslararası sahnede boy gösterdiği'nin altını çizen Stern 'Ama, evinde güç için amansızca savaşması gerekiyor.. Kendi ülkesinde, Suriye'de ve ayrıca Almanya'da..' yorumunda bulundu.
Yazıda 'Putin ve Batı ile müzakere ediyor, NATO'yu küçümsüyor ve Suriye'de savaş başlatıyor (...) 'Erdoğan, Ukrayna'dan Suriye'ye birçok ipi elinde tutuyor ve gücünü kullanıyor' denildi.
*
Ve.. Yine dün..
Birleşik Amerika'nın eski CIA Başkanı ve Dışbakanı -ve şimdilerde de, eski Başkan Trump aday olsa da olmasa da, kendisinin de Cumhuriyetçi Parti'den aday olacağını açıklayan- Mike Pompeo, bazı hâtırâlarını 'Never Give an Inch: Fighting for the America I Love (Hiçbir zaman taviz verme: Sevdiğim Amerika için Mücadele) isimli bir kitabıyla, dünyada ilgi çekti..
Sadece Pompeo değil, bütünüyle Amerikan yönetimlerinin emperyalist tutumlarını bu hâtıratta da daha bir görmek mümkün..
Türkiye ile ilgili birkaç sahneyi aktaralım:
Önce, Donald Trump'ın, Ocak-2017'de Amerikan Başkanı olarak vazifeye başladığını hatırlayalım..
Yani, 15 Temmuz 2016 Darbe Teşebbüsü üzerinden henüz 5,5 ay geçmektedir.
Erdoğan'ın, yeni Başkan Trump ile Washington'da yapacağı görüşme öncesinde dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulûsî Akar, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan Mayıs-2017'de Amerika'ya giderler.
Türk-ABD heyetleri arasındaki görüşmeler, Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Korgeneral Herbert Raymond McMaster başkanlığındaki heyet ev sahipliği yapmakta olup, Pompeo da o masada CIA Başkanı olarak oturmaktadır. Pompeo, kitabında o görüşmeyle ilgili olarak, "Türkiye'nin ABD desteği olmadan IŞİD'i yenme şansı olmadığı, Başkan'ın bu yüzden SDF (YPG/PYD) çalışmayı seçtiğini, bunun üzerine Hakan Fidan ve İbrahim Kalın'ın öfkeyle odayı terk ettiklerini yazmaktadır.
İbrahim Kalın ise, "Onlara çok açık şekilde ABD'nin PYD/YPG politikasının çok yanlış olduğunu söyledik.
Hakan Fidan, Suriye sahasındaki gelişmeleri detaylı bir şekilde anlattı. Daha sonra Pompeo ile yaptığı görüşmelerde de pozisyonumuzu tekrar açıkça ortaya koydu. Aynı şekilde Mevlüt Bey ve Hulûsi Paşa; Amerika'nın Suriye, PYD/YPG politikalarının kökten yanlış olduğunu pek çok defa aktardı.
- Amerikalılar bize PYD/YPG politikalarının devam edeceğini söyleyince bazı önemli konulara dikkat çektik:
1- 'Bu politika yanlış çünkü bu politika Suriye'de terör örgütü PKK'yı desteklemektir.'
2- 'Siz bu politikayı Obama döneminden devraldınız. (...) Siz bu politikayı kucağınızda buldunuz, siz icat etmediniz.'
3- DEAŞ ile mücadele konusunda iddia ettiğiniz gibi 'Türk Silahlı Kuvvetleri ve Türkiye'nin desteklediği muhalifler etkin bir güç değildir ve başarılı olamazlar' tezinizin hiçbir temeli yoktur, bunu asla kabul etmiyoruz.
- Obama yönetimine söylediğimiz gibi, size de şunu açık ve net söylüyoruz; DEAŞ terör örgütü ile mücadele etmek için PYD/YPG yani Suriye'deki PKK'ya ihtiyacınız yok.'
*
İbrahim Kalın, 'Pompei bizim öfkemizden söz ediyor, öfke değil, tabiî tavrımızdı' diyor.
*
Ve, Ekim-2019, Beştepe... Amerikan Başkan Yardımcısı Pence Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşürken içeri girmeye çalışır. Halbuki, Pence ve Erdoğan tercümanlar aracılığıyla ikili görüşeceklerdir.
Pompeo'nun olması, Pence tarafından da istenmez. İki tarafın en üst derece sözcüleri durumunda olan İbrahim Kalın ve James Jeffrey de oradadırlar ve Jeffrey, Kalın'a, 'İbrahim, benim Türkçem iyi değil, sen iki tarafı da idare et..' der..
Ama Pompeo, Pence'in, 15 Temmuz Darbesi'yle ilgili gösterilecek 'uzun ve iğrenç video görüntülerinden etkileneceğinden endişe ederek' içeri girmek istediği anlaşılıyor.
Çavuşoğlu, 'Cumhurbaşkanımızla Pence arasında da baş başa görüşme gerçekleştirildi. Biz de Pompeo ile başka odada beklerken, Pompeo sürenin uzamasından rahatsız oldu. İçeri gidelim diye talepte bulundu. Ben de kendisine birisi Başkan, birisi Başkan Yardımcısı; âdâb gereği liderler içeri çağırmadan gitmenin doğru olmadığını söyledim, kendisini uyardım. Şimdi rahatsızlığını anlıyoruz.' ifadelerini kullanıyor.
Pompeo'nun darbe gecesi, -sonradan sildiği- bir tweet'i olduğunu da hatırlatan Mevlüt Çavuşoğlu ise, 'Anlıyoruz ki, darbe girişimini desteklemişti. Videodan rahatsız olmasının sebebi budur' diyor.
*
Evet, emperyal güç odaklarının bu saldırıları, uyanmak için yeterlidir. Ama, uyanmak istemeyenleri kim uyandırabilir ki..
*