Cuma günü İzmir’de Emine Erdoğan Hanımefendinin öncülüğünde Katip Çelebi Üniversitesi bünyesinde “Engelli kardeşlerimiz için yapılanlar ve nasıl daha fazlasını yaparız” ana temalı bir panel gerçekleşti... 24 TV adına bu çalışmaya katıldım ve açık söyleyeyim; ülkemin ve en önemlisi hayat dediğimiz tekamül yolculuğumuzun bir yönünü daha gördüm, hissettim... Bu ülke, güzel insanlardan, başkasının derdiyle dertlenen gönüllerden ve en önemlisi artık “hepimizi düşünen bir devlet aklının” geliştiği sağlam yapıtaşlarından oluşuyor. Beni davet edenlere, kısır bir gündem içinde kendimi silkelememe destek verdikleri için teşekkür ederim. Bu noktada eminim soracaksınız; her şey çok mu güzel, bütün adımlar atılıyor mu?
Sevgili dostlarım, bu ülke 10 yıl önce “yıllık varlığının” yarısını faize ödeyen bir konumdan, bugün “her engelli vatandaşını talep edildiğinde özel araçla evden alabilecek” konuma geldi. Paramız artık 5000 kişiye faiz ödemeye değil, bu ülkenin insanlarına gidiyor... Elbette eksikler var, olması da gayet doğal. İnsan doğası gereği “eksiksiz” kalmaz, her şeyi de yapamaz ama asıl önemli gerçek şu; BU ÜLKEDE ARTIK DEVLET VAR! Ve bu varlık kendini her alanda gösteriyor...
Dostlarım, bu tespitler sonrası beni o günden bu yazıyı yazdığım saate kadar düşündüren soruya geçmek istiyorum...
Öyle bir soru ki; “benim” diyen din alimi, tıp bilimcisi, etik uzmanı, ne olursa olsun “insan olduğunu” ve “yaratıltıdığını” içinde hisseden her insanın sorması ve cevap araması gereken bir detaya haiz... İnsan olmanın ince çizgisi bu soruda...
Ne mi? Kısaca konuşmayı aktarayım. Soru-cevap kısmında bir “tıp doktoru” aslında önemli bir ismin eşi söz aldı ve “bu tip anomali ile doğacak bebekler, yapılacak testler ile belirlenip, normaldışı kabul edilen durumlarda hamilelik mutlaka sonlandırılmalıdır” açıklamasını yaptı,
Aslında söylenen çok açıktı ve o maalesef salonu dolduranlar için çok ağırdı. Bu teoriye göre “zamanında sonlandırma” yapılsaydı, orada hayatta olan kardeşlerimizin orada olmaları mümkün olmayacaktı. Salon konuyu tıp ile ilgili algıladı ve üstünde duran olmadı. Olmadı fakat o anda tam karşımda dinleyici sırasında oturan Emine Erdoğan Hanımefendi’nin gözünden yaş geldiğini fark ettim ve anlayamadım... Anlayamama sebebini açık söyleyeyim; ben de o an söylenenin ağırlığını idrak edemedim. Bana göre de açıklama “tıp detayı” gibiydi ve aklıma takılmadı... Birkaç saat sonra o açıklamayı yapan doktora Emine Erdoğan tarafından sorulan şu soru ya şahit oldum; “söyledikleriniz tıp düzeyinde size göre doğru, peki o bebeğin yaşama hakkı?”!
Sevgili dostlar, bu soruyu duyunca benim için zaman durdu. Konuya bu açıdan hiç bakmamıştım, bakamamıştım... Bir “can ve onun yaşam hakkı” noktasında “karar veren” olmak ve bir yaşam hakkını almak... Soru gerçekten çok zor ve her insan için çok ağır ve HAKLIYDI...
Bir bebeğin yaşam hakkı, kader planı, kendisi ve çevresindekilerin tekamül etmesi-sınanması için “yaşam şansı”! O an aklıma “Hayır ve Şer Allah’tandır, kadere iman, hayır sanılanların şer olabileceği, şer sandıklarımızın hayır, Allah’ın El-Alîm, Ed-Dârr, En-Nâfi isimleri manaları” ve daha birçok şey geldi... Dediğim gibi zaman durdu ve ben içine düştüm... Yaşamak nefes almak değilmiş, o an idrak ettim...
Sonuç: Bu soru insanlığın “ana sınav” sorularından biri... Sorun kendinize, bir daha sorun, sorgulayın, göreceksiniz, derinliğinde kaybolacaksınız; YA O BEBEĞİN YAŞAM HAKKI?
Son söz: Bu yazıyı yazıp yazmamak için günlerdir düşünüyorum. Yazmak zorundaydım. Bu satırlardan dolayı belki de beni bu ülkede “ateşe atacak” bana hayasızca saldıracak insanlar çıkacak! Hiç önemli değil... Ne derlerse desinler, en ağır şekilde eleştirsinler, suçlasınlar. Bu soru “insanlığım, varlığım” kadar önemliydi ve beni adeta silkeledi kendime getirdi! Bu toplantıya beni davet edenlere ve Emine Erdoğan Hanımefendiye bu soru için sonsuz teşekkürler... İnsan olamazsak, ne olsak, neyi bilsek, hangi ilmi yapsak neye yarar! Sorun bu soruyu kendinize ve verdiğiniz her karar da şunu unutmayın; aldığınız, aldığımız haklar ne olacak? Son kez sorarak bitiriyorum; ya o bebeğin yaşam hakkı? O salon yaşam hakkı alınmayan insanlarla doluydu ve onları hisseden biri olarak diyorum ki; İYİ Kİ VARLAR!