Emine Erdoğan Hanımefendi'nin, Külliye'deki büyük buluşmada giydiği kaftanını ve onunla bütünleşen hikayesini, mütedeyyin kesimdeki tesettürlü kadınların toplumsal görünürlük ve kabullerinde, önemli bir atak olarak gördüğünü söylüyor pek çok sosyolog ve yazar. Gerçekten de uzun siyah kaftanı, içindeki sade beyaz elbisesi ve yakasındaki Ayyıldız motifi ile hem geceye şıklık damgası vurdu Emine Erdoğan Hanım, hem de yürüyüşü ve tarzı Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan Beyefendiyle o kadar eş ve senkronizeydi ki, adeta "devlet ana" imajını tahkim ediyordu... Birbirlerini seven, birbirlerinin yol ve dava arkadaşı olan bir çift oluşları da onlara her zaman toplumsal anlamda örneklik bahşediyor.
Birlikte yol alırken de giyim kuşam meselesine her zaman dikkat ettiler. En sade şekilde giyindiklerinde bile, halkın karşısına, insanlara verdikleri değeri yansıtan bir saygınlıkta çıktılar. Hayatlarının her anı "Müslüman" kimliğine yaraşır şekilde tertemiz, özenli, itinalı, temsil ettikleri değerlerle mütenasip bir fotoğrafta geçti... İstanbul Belediye Başkanlığı makamına geçtiklerinde 40 yaşlarındaydılar, şehrin a protokolünü, ardından kısa sürede TBMM'deki temsil rolünü üstlendiler.
Son fotoğraflarındaysa Müslüman kimliğinin yanı sıra, "Devlet' ve "Türk' kimliklerini de büyük bir muvaffakıyetle ve örnek alınacak şekilde temsil ettiklerini düşünüyorum.
Emine Erdoğan hanımı, İstanbul Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisi olduğum günlerden beri tanıyorum. Eşinin yanında edilgen veya ikincil bir kimliği taşımadı hiçbir zaman. Elbette sevgi saygı açısından eşi başının tacı oldu hep... Ama onun kendine has bir dünyası oldu her zaman. Kız çocuklarının eğitimine destek kampanyalarından, "sıfır atık" projelerine kadar, her zaman teşkilatçı, aktif, fikir, irade ve hareket sahibi olan bir kadındır...
Onun bu kimliği giyim kuşam tarzına da yansıyor. Ve yansıyınca da ortaya "Hanımefendi' kimliği çıkıyor... O kaftan içindeki yürüyüşüyle gurur duydum...
........................................
Kot pantolon devrimine kadar ki bu durum 60'ların sonu - 70'lerin başına tekabül ediyordu, giyim kuşam meselesi milli kültürün bir parçası olarak görülüyordu. O ülkenin toplumsal resmiydi giyim kuşam, inançlarını, yaşam tarzını, gelenek ve göreneklerini, yansıtmaktaydı. 1950'lerde çekilmiş Saray Bosna film kayıtlarına baktığınızda, Baş Çarşı'da dolanan fes giymiş erkekleri, feraceli hanımları görüyorsunuz mesela... Oysa bugün hızla küreselleşen dünyada; farklılık ve renk katan geleneksel ve kültürel özellikleri tek tek demode kılan, kullanım dışına atan "trend"lerin baskısı altındayız. Moda giderek tek tipleşti ve otoriterleşti yeryüzünde. Zevk yoksullaşmasının, çeşitliliğin tükendiği kıyılarında, dayatmaya dönüştüğü demlerdeyiz...
Emine Erdoğan Hanımın 'kaftan'ının ardından literatürde kaftan ile ilgili kısa bir gezinti yaptım... Kaşgarlı Mahmut'tan Kutadgu Bilig'ten Dede Korkut'a kadar Türk belgelerinde kaftan, bir üst giyim olarak geçmekte, yani anlayacağınız Emine Hanımın Kaftan'ının uzunluğu Maveraünnehir'e kadar gidiyor. İslam tarihinde kaftan deyince ilk akla gelen "aba" kuşkusuz, Hz. Resulullah'ın (s), kızı Fatıma, damadı Ali, torunları Hasan ile Hüseyin'i altında bağrına bastığı o meşhur aba da bir kaftan idi. İbni Sa'd ve Buhari'de yazdığına göre; Hz. Peygamberin (s) Cuma ve Bayram namazlarında kırmızı renkli bir kaftan giydiği, kaftanları arasında kalın kenarlı Necrân dokuması, kol ağızları dar Şam işi ve çeşitli renklerde Yemen yapımı olanlardan da bahsedilmektedir.
Bizim sosyal yaşamımızdaki kaftan, nerededir diye baktığımızdaysa, Anadolu'da hanımların giyindiği "yeldirme', "göğüslük' veya "önlük' şeklinde anonimleşmiştir diyebiliriz. Yoksa bir Osmanlı giysisi de olan kaftan, 2. Abdülhamit Han zamanından itibaren küçülerek, kısalarak, modernleşme cenderesine giren şehir hayatından yavaş yavaş buharlaşmaya başlamıştı. 2. Abdülhamit Han zamanında görülen ilk uzun etek ve döpiyesler, o zamanın gazete ve dergilerinde "asri" bulunuyordu. Geleneksel olanın modernleşme serüveniydi bu...
Emine Erdoğan hanımın özgüvenle ve zarafetle taşıdığı o kaftan ise, geleneksel olan ile modern olanın barışması gibi geldi bana. Modern olanın gelenekten aldığı ilhamla, çağın içinde kendini yeniden üretmesi...
Tesettürün ve tesettürlü hanımların toplumsal kabullenilişinde önemli bir uzlaşma ve barış rolü üstlendiğini de düşünüyorum Emine Erdoğan'ın... İçten teşekkürler...