Yoo, bölgecilik, şehircilik falan yapmıyorum.
Herkes kendi şehrine baksın ve orada “kendini kurtaran şehir” gibi bir yiğitlik destanı, Sütçü İmam, Rıdvan Hoca, Senem Ayşe, Mıllıç Nuri gibi kahramanlar, Necip Fazıl gibi, Erdem Bayazıt, Rasim Özdenören, Nuri Pakdil, Cahit Zarifoğlu gibi “Güzeladamlar” bulabiliyorsa oraya ait olmayı bir “hamd vesilesi” sayabilir. “Elhamdülillah Maraşlıyım” demek, “Elhamdülillah Müslümanım” demek gibi bir şey olur o zaman.
Bakın Diyarbakır doğumlu Sezai Karakoç’u, Urfalı Akif İnan’ı bile “Maraşlı” hale getirmişiz. Maraşlılar örülmüş onların etrafında çünkü, Diriliş neredeyse bir “Maraşlılar ekolü” ile buluşmuş.
Trabzonlulara sorun, “Bize İslam’ı Maraşlı alimler getirmiş” diyecekler ve size bir Maraş muhabbeti sunacaklardır.
Maraş, düşüncenin, şiirin, elhasılı edebiyatın - edebiyatçıların harman olduğu bir iklim olmuş.
İster havasından deyin, ister suyundan...
TRT’nin yaptığı “Yedi Güzel Adam”ın galasını izledik Cuma akşamı. Maraş’ın ağuşunda doğmuş ya da buluşmuş 7 fikir ve edebiyat adamının şahsında Maraşın anlatıldığı şiir gibi bir diziyi izleyecek Türkiye, öyle anladım galada sunulan 25 dakikalık bir kesiti seyrettiğimde.
Eve geldim, sabah, kütüphanemdeki kitaplarına baktım 7 güzel adamın...
Cahit Zarifoğlu’nun “Yedi güzel adam” kitabı 1973 tarihli birinci basımı. Nuri Pakdil’in “biat-II”si 1978 tarihli birinci basımı.
Büyükdoğu, Diriliş, Edebiyat, Mavera...
Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Rasim - Alaaddin Özdenören, Erdem Bayazıt...
Yediveren gülleri gibi birbirini doğuran güzel insanlar... Onların izinde, ikliminde çok güzel insanların doğduğu bereketli bir dünya...
Bir sonraki nesilde “Üstad Necip Fazıl”, “Sezai Abi”, “Nuri Abi”, “Rasim, Erdem Abi” diyerek yetişen ikinci - üçüncü nesil fikir - edebiyat kuşağı... Burada onları da saysam bir dünya isim girer buraya.
Maraş bir ana rahmi gibi şiire, hikayeye, denemeye mekan olmuş yıllar içinde.
Bütün bu çığırın ebedi mesaja, İslam’a adanmış olması, ayrı bir hamd vesilesidir.
TRT bence büyük bir iş yaptı. Her dizinin izlenilirlik oranına göre memlekette bir iklim oluşturduğu düşünülürse, Yedi Güzel Adam’ın da şiire edebiyata yelken açılan bir iklim oluşturması beklenebilir. Galayı birlikte izlediğimiz oğluma “masaya kitapları dizme zamanı” dediğimde, gülümsedi ve başıyla onayladı. Allah’a şükür ki evlatlarımız Maraş’ın, Sevde Bayazıt Kaçar hanımefendinin güzel ifadesiyle “Maraş’ın uhrevi aşk iklimi”nden uzak değil.
Yazıyı yazmadan önce üç kitaba baktım ve şöyle birkaç güzellik paylaşayım sizlerle dedim:
Nuri Pakdil’in biat-II’sinin “İlenç” başlıklı yazısının hemen girişinden aldım sizin için:
“XX’nci yüzyıl insanı bir yön yanlışlığı içindedir. İnsan şeytanları önlerini kesiyorlar insanların. Her ülkede iç baskı, buralarda etkisini duyuran dış baskını, yoğunlaştırıyor bunalımı. İlenç üstümüz başımız. Exupery ‘Çağımdan tiksiniyorum” derken, çağının tanığı olduğunu göstermiştir. Tiksinme bir şeyi kurtaramaz. Bir adım daha atarak etkin davranışlar göstermeliyiz.
Vicdan rahatlığı duyarak bir günü geçirmek çok güçleşmiştir. Ezilene acıdığımız denli ezene de acıyoruz. İnsan nasıl böyle bir işkence makinası oldu? Diye. İnsan yaradılışının gizini yitirmiş, bir işkence aygıtına dönüşmüştür. Öyle bir işkence düzenidir ki bu, işkence edenle edileni özdeşleştiriyor.”
Bir buklecik Cahit Zarifoğlu’ndan alayım, Yedi Güzel Adam’dan:
“Yedi Adam biri bir gün
bir aş gördü
gereğini belledi
Ölüm girse koynuna
Ayırmaz aşkı yanından”
Ve Erdem Bayazıt’tan. Ölümü böylesine yürekten anlatan “Ölüm risalesi”nden. “kesitler..”
“Mahlukta devinen - Gürül gürül bir ırmaktır ölüm
Babalar ölür - Dolaşır eli ölümün - Saçlarında anaların oğulların
Analar ölür - Kök salar hasret yüreklere - ‘Bir evlat pir olsa da’ - O zaman anlar ancak neymiş öksüzlük
Oğullar ölür - Bir kafes olur ölüm - Ana kalbi bir kuştur - Azad kabul etmez
Sevgililer ölü-Bir sıla”