Başlığa, "haber görünümlü iftira" da diyebiliriz aslında. Bunlar ağırlaşan bir sorun yumağı. Sorunun temelini görmek için şu üç durumun ayırdında olmak zorundayız: Birincisi sosyal medyanın gelişimi karşısında "klasik medya" araçlarının yetersizliğini izliyoruz. VPN sebebiyle kapatılmak istense bile kapatılamayan internet ağı var. İkincisi, sosyal medyada meydana gelen itibar suikastlarının tetikçileri ekseri, "çıkar amaçlı" gazeteciler... Bunlar en çok işini düzgün ve dürüst biçimde ifa edenlere zarar veriyor. Hele de yerel de işin çivisi çıkmış durumda... Ve son olarak toplumun bunlara karşı bir direnç oluşturmaması durumu söz konusu.
YAFTAYI TAŞIMA SORUNU...
"İnsan hakları" konusunu sadece devletin görevi gibi gören yaygın yaklaşım var. Aslında insan hakları ve benzeri kavramlar "toplumsal bir ödevdir". Bir diğerine iftira atınca "üzerine abanmayı" huy edinmiş bir toplum yapımız var maalesef. Gerçek ne? Bu kişi böyle bir şeyi yapmış mıdır? Neden şimdi bu gündeme geldi? Ve benzeri soruları sorma, durumu anlamaya çalışma zahmetine girmediğimiz gibi yapıştırılan yaftanın peşine düşüyoruz. Bu söyleniyorsa vardır bir gerçeklik payı diyerek, iftiraya alet oluyoruz. Eğer insan haklarından bahsedecek ve "hükümeti" bir şeylere zorlayacaksak kendimiz bu düşünceyi, masumiyet karinesini hayatımıza ikame etmek zorunayız.
HERKES KENDİ MUHASEBESİNİ YAPMALI!
Bana iftira atılınca ortalığı ayağa kaldırayım ama sevmediğim birinin başına bu durum gelince "söylenenleri yaymakla uğraşayım". Böyle bir konfor alanı olamaz. Olsa bile bu konfor alanı değil ahlaksızlık alanı olur. Bunun için kimse kimseyi aşağılamayacak, hakaret etmeyecek, iftira atmayacak. Kimse bir diğerinin attığı iftiranın taşıyıcısı olmayacak ve düşmanı bile olsa "bu bir iftiradır" deyip ilan edecek. Ve son olarak kimse kendi cenahında "galiz küfürbazları", "şiddet meyillerini" barındırmayacak, sahip çıkmayacak veya hak ettiği yaptırımı uygulayacak. Bu olmadıkça aynı şeyleri konuşur dururuz.
AĞIR ELEŞTİRİ DEĞİL HAKARET ASLINDA!
Her şeyi bıraktık. Konuştuğumuz tek konu var. Diline pelesenk ettiği küfürlerin hangisinin suç olup olmadığını konuşmak. Fatih Altaylı ve Tuncay Özkan ikilisinden bahsediyorum pek tabi. Biri küfür ediyor, o da "hüküm" veriyor: "Suç değil". Tek sorun bu mu? Eğer buysa Hakaret Sözlüğü isimli bir kitap var. Yargıtay'ın hangi sözleri hakaret olarak nitelediğini, hangilerine "ağır eleştiri" dediğini gösteren bir kitap. Ahmet Aslan yazmış. Adalet yayınları basmış kitabı. Alalım bu kitabı önümüze başlayalım karşı tarafa sarf etmeye. Bu ise talep, bunun sonucuna kim ne kadar dayanabilir? Kamu düzeni diye bir şey kalır mı? Kalmasın diyorsanız, diyecek sözüm yok...
FENOMENLER İLE GAZETECİ GÖRÜNENLER!
Herkesin "fenomen" olma telaşına düştüğü günümüzde hukuki araçlara olan ihtiyaç artıyor. Özellikle tekzip ve doğrulama konularında ciddi adımlar atılmalı. Gündemdeki hakaretler ile alevlenen meselenin altında yatan temel nokta başta da değindiğim gibi "gazeteci görünümlülerin" ortalığı karıştırmasından, kullanılabilir aparat olmasından geçiyor.
TEKZİP HAKKI ÖNEMLİ
Mevcut haliyle Yargıtay'ın hakaret bahsini dar yorumladığı çok net. Bunun birtakım gerekçeleri var. Pek katılmasam da bu gerekçelere; karşı karşıya kaldığımız durum bu. Ortaya atılan iftira ile ilgili olarak basın mensubu ise tekzip hakkı kullanmak mümkün. Bunun yanında tazminat davası da açılabilir. Kişinin "ağır eleştiri" yapması durumda ise sorun derinleşiyor. Malum, bu "eylem suç değil" demek... Tazminat davasına konu olabiliyor, o kadar. Bu dava da yıllar sürüyor.
YENİ YÖNTEMLER GEREKİYOR!
Tekzip hakkı bağlamında meseleye yeniden bakmak şart. Bu konuda uzun süredir düşünüyorum. Tekzip gönderdiğiniz internet veya basılı medya bunu yayınlamaz ise Basın Kanunu 18.madde uyarınca para cezası alması mümkün. Ancak bu haberi yapan basın mensubu değilse durum ne olacak? Ayıkla pirincin taşını. Bir başka durum ise kişinin ağır eleştiri yapması halinde söz konusu... Suç değil eylem ama ortada bir "rencide" edilme durumu var. Yalan söylendiği de apaçık. İşte burada da bir tür tekzip sistemi lazım. Sosyal medya, basından daha yaygın ve etkili. Ama onun angajmanına tabi değil. Sözüm "sosyal medyada fenomen olanlara" pek tabi!... Nitelik olarak ne farkları var muhabirlerden, yorumculardan? Bunları da kapsayacak bir düzeltme ve cevap hakkı kurumu gerekiyor, hem de acilen!