Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçen hafta Güney Afrika’nın Johannesburg kentinde yapılan BRICS zirvesinin konuğuydu. Ben de Erdoğan’ı izleyen gazeteciler arasındaydım.
Erdoğan’ın görüşmeleri ve sohbetimizde yaptığı açıklamalar Türkiye’nin oynadığı yeni bir küresel rolü de ortaya koydu.
Açalım:
BRICS, Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın üyesi olduğu bir işbirliği platformu.
Erdoğan, 5 ülkenin liderleriyle ayrı ayrı görüştü ve “Türkiye de bu oluşuma katılsın ve ‘BRICST’ olalım” teklifi getirdi.
Ve “Dünyadaki bu tür oluşumlardan kaçmamız doğru değil; aksine bu oluşumların içinde olmak dünyada yapılacak atılımlara da ortak olmak anlamına gelir” dedi.
Erdoğan’ın ‘Şangay beşlisi’ çıkışı da aynı gerekçeye dayanıyordu. Şangay İşbirliği Örgütü bugün Çin, Rusya, Kazakistan, Hindistan, Pakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Özbekistan’la birlikte 7 üyeye ulaştı. Türkiye, Erdoğan’ın girişimiyle 2012’de Diyalog Ortaklığı’na kabul edildi.
***
Türkiye, BRICS ve Şangay’ın başat üyelerinden Çin ve Rusya ile bir süredir ‘yeni bir ilişki’ başlatmış durumda.
Rusya ile ticaret hacmi büyüyor; doğalgazda yeni Türk Akımı ve Akkuyu nükleer santralı inşaatları hızla ilerliyor; Rus turist sayısı rekora doğru gidiyor.
Siyasi alanda Suriye’de sağlanan bölgesel ittifak, hem Türkiye’ye hem Rusya’ya hem de Suriye halkına yarayan ‘somut’ sonuçlar getiriyor; aynı zamanda İran’ın askeri/milis yayılmacılığını sınırlıyor.
Türkiye, Çin’in ‘Bir Kuşak, Bir Yol’ projesinin önemli ortaklarından biri konumunda ve bu projeye eklenecek Kars-Edirne hızlı tren projesi ilerliyor. Johannesburg’da, Çin’den 3.6 milyar dolarlık kredi sağlandı; ayrıca 3. ve 4. nükleer santrallerin Çin ortaklığıyla yapılması gündeme geldi. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, muhtemelen bu yıl içinde Ankara’yı ziyaret edecek.
İki ülkeyle de ‘yerel para birimleriyle ticaret’ konusunda mutabakat var ve önemli bir orana ulaşıldı.
Türkiye’nin BRICS yeni kalkınma bankasına üyelik görüşmeleri sürüyor.
***
Erdoğan’ın ‘Şangay’ çıkışı Batılı bazı çevrelerde kıyamet koparmıştı.
Çünkü Türkiye, ABD’nin ve AB’nin artık ‘kabalıkla’ talep ettiği ‘tek yanlı bağımlılık’ ilişkisine alternatif arıyordu.
Üstelik yeni muhatapları ‘karşı cephede’ydi.
BRICS zirvesi sonrası ise aynı ‘kıyamet’ kopmadı.
Çünkü, ABD’nin ‘iyice kabalaşan’ tavrı, bu kez Batı İttifakı’nın ‘doğu’ yarısında, Avrupa’da ‘yeni bir yol’ arayışını hızlandırdı.
İngiltere Brexit’le AB’den ayrıldı, yönünü ABD’ye değil Türkiye’ye döndü.
Almanya, “Sizi koruyorsak bedelini ödeyin” diyen Trump’a karşı Türkiye ve Rusya ile görüşmeye başladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Johannesburg’da bize “7 Eylül’de Almanya, Fransa, Rusya ve Türkiye olarak İstanbul’da bir zirvemiz olacak” dediği an, taşlar yerine oturdu.
Türkiye, Rusya, Çin, İran, Afrika ve Güney Amerika ülkeleriyle işbirliklerini arttırdıkça, ABD ve Avrupa medyasında sıkça sorulan bir soru vardı: Erdoğan ne yapıyor?
Erdoğan, ABD’nin -temelde askeri- hegemonyasına/bağımlılığına karşı ‘yeni bir yol’ açıyor.
7 Eylül’deki İstanbul Zirvesi, Avrupa’nın da bu yola katıldığının ilanı olacak.
Çok bilinen bir sözdür: Ya bir yol bul, ya yeni bir yol aç, ya da yoldan çekil.
Erdoğan, ABD kontrolündeki yolda ilerlemenin mümkün olmadığını gördü; bazı çevrelerin önerdiği ‘Avrasya yolu’na da girmedi; yoldan da çekilmedi. ‘Yeni bir yol açmayı’ denedi.
Avrupa da bunun farkına vardı.
Değişimi Erdoğan başlattı; belki geciktirilebilir ama durdurulamaz.
Türkiye, doğu ile batının ortasında ve ağırlığını nereye verirse orada denge oluşacak.
Bu bir ‘eksen kayması’ değil, ‘eksen düzeltmesi’…