HAFTADA bir yazmanın olayların gerisinde kalmak gibi bir sıkıntısı var. Sağ olsunlar Star Gazetesi’nin yöneticileri yazıyla ilgili bir konu olmadıkça beni aramazlar. Fakat yılbaşı tatili dolayısıyla Star Ege sorumlusu Saadet Hanım bir e-posta ile 3 Ocak Pazar günü çıkacak yazımı 30 Aralık Çarşamba günü göndermemi rica etti. Gönderdim. Gönderdim ama, 30 Aralık’ta Prof. Dr. Refet Saygılı, 31 Aralık’ta Prof. Dr. Ekrem Pakdemirli vefat etti.
Ekrem Pakdemirli beni akademik hayata katan insandır. Asistanlık imtihanımda o da vardı. YÖK öncesi Ege Üniversitesi, sonrası Dokuz Eylül Üniversitesi bünyesindeki Mühendislik Fakültesi genellikle sol gelenekten gelen hocaların yoğun olduğu bir yapıdaydı. Ekrem Hoca bu yapı içinde bir istisna sayılırdı. Aldığı bütün öğretim elemanları da kendisi gibi muhafazakârdı. Burada iki ismi zikretmem lazım. Prof. Onur Sayman ve Prof. Tevfik Aksoy, Hoca’nın en yakınları olarak onun geleneğini devam ettiren ve onlarca akademisyen yetiştiren iki mümtaz şahsiyetti. Erken bir yaşta vefat eden DEÜ Rektör Yardımcısı Prof. Sami Aksoy ise onun hem doktora öğrencisiydi hem de benim en yakın arkadaşımdı. Benim Yüksek Lisans tezimi yöneten de Ekrem Hoca’ydı. Doktora çalışmalarımı farklı bir alanda yürüttüğüm için tez yöneticim değildi ama ondan dersler aldım ve her zaman yakın ilgisine mazhar oldum. Kompozit malzemeler mekaniği asıl uğraşlarından biriydi. Fakat DPT’deki çalışmaları dolayısıyla yatırımlar ve teşvikler de ilgi alanına girmiş ve bu tecrübelerini öğrencileriyle paylaşmayı önemli bulmuştu.
Çok yönlü bir insandı Ekrem Hoca. Birçok işi aynı anda yürütürdü. Onun için de hızlı hareket ederdi. Bilim ve devlet adamlığının haricinde, çok pratik, üretim süreçlerini hızlı çözümleyebilen bir insandı. İzmir’de birçok kuruluşa danışmanlık yapardı. Otomobiller için göstergeler imal eden bir firması da vardı. Derslerini bitirdikten sonra diğer işlerini süratle tamamlar ve Bölümden ayrılırdı. Çok hızlı araba kullanırdı ve bu sebeple de çok kaza yapardı. Onun sağı solu çarpılmış, plakasının sonu 060 ile biten yerli arabasını hala hatırlarım.
Doçentlik jürimde Makine Teorisi ve Dinamiği bilim dalının üstadlarından rahmetli Prof. Fuat Pasin de vardı. Sonradan anladığım kadarıyla, doktora tez hocam Prof. Erkan Dokumacı yurt dışında olduğu için Ekrem Bey’e “Nasıl birisi bu çocuk?” diye sormuştu. Sözlü sınavdaki cevaplarımdan da tatmin olmuştu galiba ki cübbeyi giydirdi bana. Ekrem Hoca’nın bu jestini teşekkürle anmam gerekiyor.
Dedim ya çok yönlü bir insandı Rahmetli... Gazetelerde köşe yazarlığı da yaptı. Star Ege’de birlikte yazıyorduk. Onun son yazısı gazetemizin İnternet sitesinde duruyor hâlâ. Anılarını da yayınlamıştı. “Özal’ın Mirası” adıyla 2013’te çıkan bu kitapta hem yaşadığı olayları hem de Hoca’nın hayata ve değerlerimize bakışını bulabilirsiniz.
Hoca doktorasını tamamlayıp İngiltere’den ODTÜ’ye dönüyor. Sonrasını şöyle anlatıyor, s.53: “Biz İngiltere’den döndükten sonra ODTÜ’de mescit açmak için rektöre gittik. Rektör o zaman Mustafa Kemal Kurdaş idi. Kurdaş, bize mescit açmadı. Fakat boş bir yer vardı, biz orayı kendimize mescit yaptık. Yani ODTÜ’deki mescidi oldubitti ile kendimiz yaptık.”
Eşi Nuran Hanım ile benim eşim de tanışırdı. Ekrem Hoca’nın iki oğluyla çok yakın çalıştım. Prof. Mehmet Pakdemirli’yi CBÜ Makine Bölümü’ne beraber çalışmak için ben davet ettim. Çok iyi bir bilimsel kapasitesi vardı. H-İndex denilen bilimsel kapasite ölçütünde de halen Türkiye’nin önde gelen simaları arasındadır. İyi bir bölüm oluşturmak için çok gayret sarf ettik birlikte. Ben siyasete girip bölümden ayrıldıktan sonra da yakınlığımız devam etti. Daha sonra Rektör oldu Pakdemirli Celal Bayar Üniversitesi’ne. Mehmet Bey, devlette hiyerarşinin ne demek olduğunu iyi bilen bir akademisyendi. İradesini kimseye teslim etmedi. Mehmet Bey’i devleti karşısına almış birisi gibi takdim etmek insaf ölçüleriyle bağdaşan bir husus değildir. Şeyh Galip söylesin: “İnsafın o yerde namı yok mu?” Ekrem Hoca’nın Mehmet Bey ile ilgili bu konuya dair bir sıkıntısı asla mevcut değildi.
Bilkent mezunu Bekir Pakdemirli, İzmir’de beraber siyaset yaptığımız çok donanımlı bir isimdir. Bir ara il başkan yardımcısıydı. Milletvekilliği direkten döndü diyebilirim. Şimdi Turkcell’de Yönetim Kurulu Üyesi olarak bulunuyor. İzmir’de kurduğumuz Kanal 35 televizyonunda çok ses getiren ekonomi programları yaptı. Siyasette önü açık bir kimse olarak görüyorum Bekir Bey’i. Bekir Bey’in geçirdiği ameliyat ne kadar üzmüştü Ekrem Hoca’yı...
Ekrem Hoca’nın ulaştırma ve maliye bakanı olarak çok önemli hizmetleri oldu. Kimseye eyvallah etmeyen yapısı düşündüklerinin hayata geçmesinde köstek değil destek idi. Turgut Özal’ın cumhurbaşkanı olmasına şiddetle karşı çıktı. Fakat Özal’ın ANAP Başkanlığı için “Mesut Yılmaz’ı destekle” talimatına direnemedi. Hoca’nın üzüldüğümüz tek icraatı belki de buydu. Bunun teferruatını anılarında bulabilirsiniz. Demirel ile haklı kavgası, hukuk sistemimizin laçkalığı yüzünden aleyhine sonuçlandı. Fakat AİHM, Hoca’nın haklılığını teyit etti.
“İcat çıkaran” bir müteşebbisti Ekrem Hoca. Son icadı işçilikten tasarruf için dalları titreştirerek zeytin toplamayı kolaylaştıran bir makinasıydı. Vefatına yol açan kaza da bu makinanın tanıtımı sırasında meydana geldi. Kendi kendine hayvan yemi üreten makina da, Türkiye’nin en büyük bio dizel tesisleri de icatları arasındaydı.
Prof. Dr. Refet Saygılı’yı ben Prof. Dr. Ahmed Satoğlu vasıtasıyla tanıdım. Ekrem Bey, Refet Bey ve Ahmed Bey çok iyi dosttular. Bunlara Saffet Solak Hoca’yı da katmak lazım. Refet Bey tam bir beyefendiydi. Böyle örnekler maalesef gittikçe azalıyor. Tıp Fakültesi’nden rahmetli Prof. Ekrem Okyay da bu nadir örneklerdendi. Refet Bey’in iki dönem yaptığı rektörlük üniversitede iç çekişmelerin asgari düzeye indiği günler olarak hatırlanır. Elinden tutmadığı kimse yok gibidir. Mütevazı kişiliğine herkes gıpta etse yeridir. Ekrem Bey’in geçirdiği kazaya ne kadar üzüldüğünü Ahmed Bey nakletmişti bana. Galiba bunda, hekim olarak vaziyetin ümit vermekten uzak oluşunu bilmenin de etkisi vardı. Refet Bey, Ekrem Hoca’yı yoğun bakımda birkaç kere ziyaret etmişti. Bu ziyaret Ekrem Bey’in gülümsemesini sağladığı için aileyi de sevindirmişti. Onun benim için ilginç yanlarından biri biyo mühendisliğe verdiği önemden kaynaklanır. Bu bölümün kurulmasındaki öncülüğünü bölüm çalışanları da yâd etme inceliği göstermişler. Tire’deki Meslek Yüksek Okulu’na adının verilmesi de Ege Üniversitesi’nin nezaketi olarak kayda geçmiş olmalı.
Refet Beyin cenaze namazına yetişemedim. Ekrem Beyin cenaze namazında imam “Hakkınızı helal eder misiniz?” dediğinde bütün gücümle “Helal olsun” diye haykırdım.
Ekrem Bey de, Refet Bey de arkalarında eser bırakarak giden atlılar oldular.
Rahmet dileyelim...