Zaman gazetesi yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı’nın dünkü yazısını okurken bayağı üzüldüm; özellikle şu satırlarını: “Hafta içinde yürek dağlayan bir gelişmeye şahit oldu Türkiye. Dost ve kardeş ülkelerin birinde faaliyet gösteren Türk okullarının kapandığına dair haberler yer aldı basında.”
Sadece bir ülkede yaşansa bu olumsuzluk neyse; hizmet verdikleri pekçok ülkede okullara karşı tavrın değiştiğine, bazılarının yeni öğretim yılında kapılarını kapatacağına dair haberler geliyor... ABD’de yüzlerce eyalet-destekli okulu yöneten şirket de zor durumda; bir gece yarısı çok sayıda okula baskın yaptı FBI, hesaplarına el koydu.
Aynı yazıdan, Türkçe Olimpiyatları’nın, yer bulmada çıkarılan zorluklar yüzünden, bu yıl başka ülkelerde yapıldığını da öğreniyoruz. “Cinnet bu” diyor Zaman yönetmeni...
Ülkemizin dışarıdaki en görünür temsilcisidir Türk okulları; öğrencilerinin Türkçe Olimpiyatları’nda gösterileri de izleyenler açısından yıllık bir terapi seansı gibidir... Onlardan mahrumiyet büyük bir kayıp...
Dumanlı“Tek bir tuğlası olmadığı halde millete mal olmuş okulların kapanması için çırpınıp duranları” tarihe ve Allah’a havale ediyor...
Sağlam bir yazı.
Yalnız çürük bir tarafı var: Gelişmeye koyduğu teşhis yanlış... Sebep olarak ‘Ak Parti hükümetinin yurtdışında yaptığı kara propaganda’yı gösteriyor çünkü...
Propagandaların etkisi olabilir; ancak bir noktaya kadar... O noktaya varmada pek çok başka etkenlere ihtiyaç var... Hayırlı hizmetler gören, bulundukları ülkelerin eğitim seviyesini yükselten okulları, o ülkelerin yönetimleri, Ak Parti’nin gönlünü yüce tutmak için kapatır mı hiç?
Pek çok ülkenin yönetimleri, “Acaba Türkiye’de yapılmak istenen bizde de tekrarlanır mı?” endişesi taşıyor olmasın?
Bu soruyu soran, okullarda ‘tuğlaları’ bulunduğuna inanan ve onların varlığını devam ettirmesini bugün de savunan biri... Zaman gazetesinin ilk yayın yönetmeniyim; çok uzun yıllar Ankara temsilciliğini ve başyazarlığını yaptım. Okullar konusunda sarf ettiğim gayretleri zikretmem gerekmez; bilmesi gerekenler biliyor zaten... İşin bu noktaya varacağını öngördüğüm için, kişiliğime aykırı olduğu ve aleyhime kullanılacağını bildiğim halde ‘mektup’ taşıdığım da hatırlanmalı...
Madem soruna taraflığımı açıkladım; bugüne gelinmesine kendi koyduğum teşhisi de paylaşayım: Okulları da açan çevrenin medyası...
Hiçbir sosyal/siyasal olayın tek bir gerekçesi olamayacağını biliyorum elbette; ancak benim baktığım pencereden, sorunu köpürten ve içinden çıkılmaz hale getiren olarak, gazeteleri, televizyon kanalları, ajansı ve sosyal mecra kullanıcılarıyla o çevrenin medyası hepsinden daha belirleyici görünüyor...
Uzun yıllar boyu elde edilen kazanımların en büyük itici gücüydü o çevrenin medyası; ancak aynı medya, bugünkü sorunun en can alıcı sebebi... O medyanın yayınları olmasa, ya da daha itinalı ve dikkatli bir yayın politikası izlenseydi, bugünkü duruma asla gelinmezdi. Maalesef, tuğla-kiremit hesabı bilmeyen niceleri bugüne gelişi hızlandıran yazılarıyla sürece olumsuz katkılarda bulundu.
Türkiye dünyada zora düşecek, görüntüsü bozulacak, itibar kaybedecek diye... Hayır, üzülmediler...
Hâlâ bir kendini hesaba çekme, hadi ondan vazgeçtim, bir nedamet belirtisi yok; sadece karşı taraf olarak görülenler suçlanıyor ve saldırılara devam ediliyor...
Esas soru şu: Düne kadar elinize verdikleri mektuplarla açılmasına yardımcı oldukları ve her fırsatta ziyaret ettikleri okullara, gösterileri izleyince ayakta alkışladıkları olimpiyatlara, şimdi neden farklı gözlerle bakıyor bu insanlar; neden okulların kapanmasını istiyor, neden olimpiyatların yapılmasına karşı çıkıyor?
Ve bu noktaya gelişte sizin katkılarınız ne?
Okullara üzüldüğüm kadar, en az o kadar, bu sorunun bir türlü sorulmamasına da üzülüyorum...