Seçimlere kadar siyasi alanda yoğun olarak devam eden dezenformasyon kampanyası seçimlerden sonra ekonomiye de dönecek. Bunun işaretlerini şu günlerde görmeye başladık. Derecelendirme kuruluşları, uydurdukları senaryolarla şimdiden sıraya girdiler bile... Örneğin Fitch, yüksek faiz ve zayıflayan TL’ye bağlı olarak Türk şirketlerine yönelik risk uyarısında bulunurken, Standard and Poor’s Brezilya’nın kredi notunu, düşük büyüme ve borç seviyesini neden göstererek aşağıya çekti. Daha önce bu derecelendirme kuruluşları, Türkiye ve Brezilya gibi ülkelere, yüksek, ‘denetimsiz’ büyüme hızları, artan iç talep ve enflasyon uyarısında bulunuyorlardı. Fitch, Türkiye’de genel ekonomik değişkenler için (bütçe, enflasyon, işsizlik, cari açık) yeni söylenecek çok olumsuz bir şey bulamayınca, şirketlere dönük toptan, ucuzcu değerlendirmeler yapıyor.
En nadide ‘aptallıklar’
Hep yazıyorum, ama bunlar için tekrar edeyim; bir ekonomide üç temel alana -hanehalkları, şirketler, kamu- bakarak tutarlı, doğru bir değerlendirme yaparsınız; Türkiye’de bu üç alana, borçluluk, gelir, istihdam, verimlilik gibi temeller itibariyle baktığınızda, birçok gelişmiş ülkeden daha iyi durumda ve dinamik, sürdürülebilir bir ekonomi karşınızda olur. Ama maksat objektif bir değerlendirme değil tabii; en olumsuzundan bir senaryo uyduruyorlar ve bu senaryonun içine herkesi atıp ‘işte bunlar batıyor’ çorbası yapıyorlar. Ancak işin acı tarafı da bizim TV’lerdeki ekonomi programlarında bu, en nadide aptallık örneği senaryolar saaatlerce tartışılıyor. Oysa yapılmak isteneni anlamak için insanın biraz etrafına bakması yeter. Mesela geçen senenin yazından beri Brezilya’ya ve onun devlet başkanı Dilma Rousseff’e yapılanlara bakın; Türkiye’ye ve Erdoğan’a yapılanlarla o kadar benzer ki... Ama tabii ki, Rousseff’in yaptıklarıyla da Erdoğan’ın yaptıkları da benzer...
Ne yapıyor Rousseff ve Erdoğan?
Brezilya’da da ekim ayında başkanlık seçimleri var; Lula’nın politikalarını devam ettiren Dilma Rousseff, tıpkı Erdoğan gibi hem içerideki tekelci sermayeyi hem de ‘dışarıdakileri’ pek takmıyor. Bunun için de hedefte... Rousseff’e yapılan eleştiriler de çok ilginç; Dünya Kupası’nı fırsat bilip, ülkenin kaynaklarını inşaat sektörü aracılığıyla savurmak, buradan yola çıkarak, geleneksel sermaye dışında yeni bir sermaye yapısını oluşturmaya çalışmak ve tekelleşmiş geleneksel sermaye dışında, küresel rekabet yapabilecek yeni teknoloji alanlarında, anti-tekel düzenlemelerle yeni bir yol açmak ve bölgeler arası gelişmişlik farkını, kentsel yoksulluğu buralara kaynak aktararak önlemeye çalışmak...
Aslında bu yol, Rousseff’den önce, Rousseff’in babası saydığı Lula döneminde başladı. Şimdi devam ediyor. Ancak, öyle görünüyor ki, hem dışarıdaki hem de içerideki tekelci yapıların, tıpkı Erdoğan gibi, Rousseff’e de tahammülleri kalmadı. Ve ekimdeki başkanlık seçiminde yeniden seçilmemesi için büyük bir kamyanya var. İşte S&P’nin not indirimi bu kamyanyanın önemli bir adımı.
Çok ilginçtir; Latin Amerika ülkelerinin, askeri yönetimden çıkış sürecinde, yani tam on yıldır, küresel sermayenin değerlendirme kuruluşları ve medyası bu ülkelerin notunu artırarak ve askerlerden sonra seçimle gelen yönetimlere medya desteği vererek arkasında durdu. Başta Brezilya olmak üzere, Latin Amerika ülkeleri için bu süreçte adeta bir not yükseltme ve öne çıkarma kampanyası vardı. Latin Amerika ülkelerinde arka arkaya seçimle gelen sol iktidarlar, Batı tarafından baş tacı edildi. Ancak şimdi, Brezilya’dan başlayarak not indirme ve karalama kampanyası başlatıldı. Şu sıra birçok Latin Amerika ülkesinde ayaklanma denemeleri, iktidar değişimi isteyen ve darbelerle palazlanan eski sermayenin desteği ile büyüyor. Buralarda seçimle iş başına gelen liderlere yönelik müthiş bir karalama kampanyası var.
Statükoyu sorgulamak...
Türkiye’ye dönersek, benzer kampanyanın da AK Parti’den ziyade Erdoğan’a dönük olduğunu görürsünüz. Bunun iki temel nedeni var; birincisi iç ve dış sermaye çevreleri stratejik alanlarda ve zamanlarda uzlaşacakları liderleri istiyorlar. İkincisi, uzlaşsalar bile, çok güçlü ve bu gücün verdiği özgüvenle o ana kadar devam eden statükoyu sorgulama ihtimali olan liderler istenmiyor.
Şunu unutmayın; içinde bulunduğumuz sistem birbirinin içine geçmiş statüko alanlarından ve kurumlarından oluşur. Örneğin BM bir statüko kurumudur; bunu hele Türkiye gibi doğudan gelip batıya yetişmeye çalışan bir ülkenin lideri sorgulayamaz; sorgularsa kara listeye alınır. Batı, Rusya gibi bir ülkenin statüko dışında davranmasına alışıktır ve bunu sistemin dinamiği -denge unsuru- olarak da görür ama Türkiye, Brezilya gibi nihai olarak kendi hegemonyası içinde gördüğü ülkelerin sivil yöneticilerinin güçlü hale gelmesi ve ülkelerinin, halklarının çıkarları doğrultusunda sistemin temel statüko kurumlarını sorgulamaları, statükoyu şimdiye değin yürüten yapıların tahammül edemeyecekleri bir durumdur.
Ekonomide yapmak istedikleri...
Bundan sonra işte bu duruma bağlı olarak, başta ekonomi olmak üzere çok şiddetli bir mücadele göreceğiz. Arka arkaya gelen ‘siz batıyorsunuz raporları, not indirimleri izleyeceğiz. Amerikan Merkez Bankası’nın (Fed) tahvil alımlarını kesme sürecini ve bu süreçle aynı anda gelen iç siyasi karışıklıkları karşılayan, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu birçok gelişmekte olan ülkeye önümüzdeki günlerde ‘Fed faiz artırırsa ne yapacağızı’ tartıştıracaklar... Buna bağlı olarak faizleri artırması için sıkıştırdıkları bu ülkeleri şimdi de sıkı maliye politikalarına ve buna bağlı olarak ücretleri ve kamu yatırımları aşağıya çekmeye zorlayacaklar. Böylece yukarıda söylediğimiz ekonominin üç alanından birincisi olan hanehalkları ekonomisini bozacaklar. Hanehalkları ekonomisi net borçlu ve giderek düşen gelirli bir profil çizerse, çok geçmeden vergi gelirleri de düşer ve kamu tarafı da bütçeden başlayarak bozulur. Duran altyapı yatırımları, küçük işletmeleri zora sokar ve işsizliği yukarı çeker. Bozulan bütçe ve düşen vergi gelirleri yüzünden devlet, yoğun fon talebinde bulunur ve bu da faizleri hızla yukarı çekerek büyümeyi negatife getirir ve sonuçta bir avuç rantiye, tekelci yapı dışında memleket iflas eder. Böyle olunca tabii ki hükümet, geçen gün yaptığı gibi akaryakıt fiyatına tavan getirmek gibi halkın lehine anti-tekel düzenlemeler yapamaz. Zaten bir müddet sonra da artan protesto ve ayaklanmalara bağlı olarak düşer ve yerine teknokrat hükümet gelir. İşte bu, yeniden dünyamızın karardığı gündür... Ancak bu halk, bir kez daha buna izin vermeyecek bu topraklarda göreceksiniz, barışa ve refaha giden yoldaki dikenli telleri kaldıracağız.