Cumhurbaşkanı Erdoğan dün gerçekleşen ve ilk gündem maddesinin ekonomi olduğunu tahmin ettiğimiz kabine toplantısının ardından yaptığı açıklamada önemli bir kavram attı ortaya. İçinde bulunduğumuz zorlu süreci "ekonomik kurtuluş savaşı" olarak tanımladı.
2010 sonrasında ne yaşandığını bilenler bu tanımın durup dururken ortaya atılmadığını da iyi bilir. Gezi'den 15 Temmuz'a formları değişse de nihai amacı değişmeyen, Türkiye'yi düşürüp iradesini/egemenliğini ele geçirmek maksadı taşıyan saldırılar halen devam etmekte çünkü.
Erdoğan liderliğinde artan siyasi-askeri güç ve kararlılık sayesinde her alanda güvenliğini ve menfaatlerini savunan Türkiye ekonomik saldırılara karşı da aynı kararlılığa sahip. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın döviz kurlarındaki artış ve faizle ilgili olarak dün söylediklerini bu manada not etmek gerek: "Ülkemizi eskiden hep yaptıkları gibi denklemin dışına itmek isteyenlerin, kur, faiz fiyat artışları üzerinden oynadıkları oyunu görüyoruz. Biz aynı oyunu vesayetle mücadelede gördük. Sabrettik ve başardık. Biz aynı oyunu terör örgütleriyle mücadelede gördük. Karşı atağımızı yaptık başardık. Bu ekonomik kurtuluş savaşından da milletimizi zaferle çıkaracağız".
Ülkeyi yönetenler de görüyor elbette ekonomik sıkıntıların vatandaşa etkisini. Bunu aşmak için tedbirlerini alıyor, darda kalan vatandaşın elinden tutmak için imkanlarını çeşitlendiriyor.
Sistematik saldırıların yaptırımların dışında küresel Covid-19 salgını diğer ülkeler gibi bizi de vurdu. Lakin ücretsiz aşı, ücretsiz ilaç ve tedavi imkanı sunuyor Türkiye vatandaşlarına. Çalışanları korumak için ekstra tedbirler aldı ve bu sayede üretim, ihracat ve istihdamda ciddi bir canlanma var.
Diğer alanlarda yaşanan sıkıntıları ülkeye ve Erdoğan'ın kaptanlığına duyduğu inançla aşan Türkiye elbette ekonomik sıkıntıları da aşacaktır.
Lakin bunu muhalefet aşamıyor. Diğer ihtimaller bir bir buharlaşınca başka türlü iktidara gelemeyeceğini gören muhalefet partileri Demirel'in "tencere iktidarına" dört elle sarılıyor.
Kötü olan şu ki çarşıda pazarda beliren her sıkıntı, her darlık millet ittifakının iştahını açıyor. "Üretimdeki ihracattaki istihdamdaki artış çarşıya pazara yansıdığında işimiz zor, hemen erken seçime gidilsin yoksa başka türlü şansımız yok" kanaati öyle yerleşmiş ki okyanus ötesinden gelen sese kulak veriyor ama Ankara'yı özellikle duymuyor muhalefet.
Dün "COVID-19 salgını ABD'de Büyük Buhran'dan beri en kötü ekonomik krizi yarattı, fiyat artışları sadece ABD'nin değil tüm dünyanın problemi" diyen Biden'ı duyanlar Türkiye Cumhurbaşkanına sağır.
Muhalefetin görevi iktidarı eleştirmektir, amenna.
"İktidara giden yol tencereden geçer" özlü sözü de (Demirel'den ben uyarladım,FÖ ;) tecrübeyle sabit, okey.
Lakin "vatandaş aç kalırsa..." diye siyasi hesap yapıp el ovuşturmak da "siyasi akbabalık" değilse nedir.
Muhalefetin içine düştüğü bir diğer ayıplı hal ise giderek bir "manipülasyon-spekülasyon ittifakına" dönüşmesi.
Son örnek bir gün iktidar olurlarsa ihtimaldir ki ekonomiyi teslim edecekleri İP'li Durmuş Yılmaz'ın yaptığı "ucuzluk".
Bilindiği gibi Cuma gecesi 12'den sonra yayımlanacak Resmi Gazetede Türk lirasına sıkıntı yaratabilecek bir kararın olabileceğini belirtip herkesi teyakkuza çağırmıştı Yılmaz.
Bir dönem hasbelkader Merkez Bankası Başkanlığı yapan biri için fazlaca acul; görev süresi boyunca ketumluğu ve iletişimsizliğiyle tanınan bir eski bürokrat için fazlaca geveze; hem CHP ve HDP ile beraber terörle mücadele tezkeresine hayır diyen hem milliyetçi İP sıralarında oturan biri için şaşırtıcı biçimde suikastçı; iktidar hayali kuran bir bakan adayı için fazlaca acemi ve sorumsuz bir işti yaptığı. İsmini, şahsi itibarını ve ikbalini sıfırladı.
Nitekim onu duyan tüm CHP'li İP'li HDP'li siyasiler ve yandaşlar bu manipülasyonun üzerinde hırsla halaya kalktı.
Ve Resmi Gazetenin internet sitesi aşırı yoğunluktan kilitlenince kendi tezlerinin doğrulaması olarak yorumladılar bunu! Absürt komedilerde görülecek türden bir gülünçlük hali!
Durumlarının acıklı bir hal alması fazla sürmedi.
Spekülatör Durmuş Yılmaz "öngörüm gerçekleşmedi, ay çok özür" demek zorunda kaldı ama bu örgütlü manipülasyon sayesinde kazanan birileri memnun olmalı.
Ezcümle; Türkiye bir ekonomik kurtuluş savaşı veriyor ve 2013 kalkışmasında Gezicilerin yaktıkları polis otolarına yan yana astıkları Atatürk ve Öcalan posterlerinde ilk kez görünür olan "siyasi ittifak" dün terör üzerinde yaptığı sörfü bugün de ekonomi üzerinde yapıyor.