Borsayla bir işim yok. Bildiğim kadarıyla yakınlarımın ve yakınında bulunduklarımın da yok... İyi ki yok... Bir yurtdışı seyahatte, heyette bulunan bir dostumun, neredeyse her beş dakikada bir, telefonla, bir İstanbul’daki bir Londra’daki broker’ına talimat yağdırması yüzünden hafakanlar basmıştı...
Londra sandığım belki New York’tur, belki de Tokyo...
Hayli zaman önce ziyaretime gelen bir emekli gazeteci arkadaşımın on dakika geçmeden huzursuzlandığını fark etmiştim. Dayanamadı, televizyonu açmamı ve TRT’nin teleteks hizmetine geçmemi istedi. Meğer borsada parası varmış... Üç otuz para olduğunu sanıyorum; hisse senetlerinin anlık düşüşü ve çıkışıyla yüzünün biçimden biçime girdiğini seyretmek çok öğretici olmuştu benim için...
Şirketleri borsada işlem gören patronların halini onun yüzüne bakarak tahayyül ettiğimi hatırlıyorum.
Kendimin, yakınlarımın borsayla ilgisi yok, ama Turkcell bana günde birkaç kez ‘Piyasa’ haberleri (2222’ye PIYASA yazıp gönderirseniz size de bedava ulaşır) ilettiği için, kısa süre içerisinde, 90 binlerden 60 binlere düştüğünden haberdarım elbette. Küçük tasarruf sahipleri kimbilir ne haldedir...
İstanbul Borsa’da küçük tasarrufçular fazla önemsenmez. Niçin önemsensin ki? Önemsenmesi gerekenler, yabancı fonlarla birlikte hareket eden büyük işlemcilerdir.
Ne yalan söyleyeyim, bir ara Yurtbank’ı satın alarak bankacılığa soyunan Ali Avni Balkaner başını derde sokana kadar ‘büyük işlemci’ dediğim tiplerin varlığından haber değildim. Ali Bey yargılandığı davadan 35 yıl mahkumiyet aldığında izini kaybettirmiş, 2004 yılı sonlarına doğru, Hürriyet gazetesinin dış kapısından içeri girmeye çalışırken yakayı ele vermişti.
Sorgucularının “Hürriyet’te ne işin vardı?” sorusuna, “Röportaj için” cevabını vermişti Ali Bey...
Hürriyet’ten Star’a geçmiş, bir ara Gözcü’nün, şimdilerde de Sözcü’nün yazarı Saygı Öztürk, Yurtbank patronunun savcılık dosyasındaki 46 sayfalık sorgu zaptını yayımlamıştı da şaşkınlıktan şaşkınlığa düşmüştüm. Gözlerimin fal taşı gibi açıldığını dün gibi hatırlıyorum.
“Karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar” denir ya, hem polislere hem de savcılara hep aynı bilgiyi vermişti Ali Bey. Borsa ve piyasaları elinde tutan 18 kişiden oluşma bir kurul varmış... Aslında 18 ailenin başkanlarından oluşmaktaymış bu kurul... Kendisinin içinde yer aldığı ‘aile’nin esas ilgi alanı ‘borsa’ imiş... Savcıya, “Borsayı bizim başkan manipüle eder; bir keresinde Tokyo borsasında 800 milyon kaybetti bizim başkan, ‘bana mısın’ demedi” diyen de Ali Balkaner...
Aynı dönemde ‘Ali Balkaner’in maaşa bağladığı gazeteciler listesi’ de yayımlanmıştı. Yayımlayan yine Saygı Öztürk’tü. Saygı Öztürk’ün elinde tuttuğunu ima ettiği listeyi açıklamasını bekleyenler hayal kırıklığına uğradı. Bir ara, “Acaba fazla uzağında olmayan kişiler mi var listede?” kuşkusuna bile saplanmıştım.
Geç olsun güç olmasın; Saygı Öztürk hâlâ açıklayabilir o listeyi...
Borsada 18 aile hâlâ etkisini sürdürüyor mudur acaba? Yoksa deşifre olduktan sonra sayılarını bayağı azaltarak mı yola devam etmişlerdir? 5 veya 6 aileye?..
Dünkü gazetelerde çıkan bir ‘borsa’ haberi, bana bu yazıyı yazdıran... Başbakan Yardımcısı Ali Babacan son bir ayın ekonomik faturasını çıkartırken borsadaki iniş-çıkışlara da değinmiş ve 17 Aralık’tan sonraki beş haftalık sürede halka açık şirketlerin toplam değerinin 46 milyar 542 milyon dolar düştüğünü söylemiş...
TL değil, dolar cinsinden düşüş bu... TL’ye vurursak 100 milyarın üzerine çıkıyor yalnızca borsadaki tepetaklak gidiş...
Faizler de yüzde 0.98 artmış son beş haftada... Bunu söyleyen de Ali Babacan... Kurlar da allak bullak zaten...
Koç’un şirketleri de var borsada işlem görenler arasında, Hürriyet’in patronu Aydın Doğan’ın da...
Baktım, ikisinin hisseleri de düşüyor... Şaşırdım... Gelişmelerden mutlu görünüyorlar da...