Dünyada yeni bir siyasi denge oluşurken bu ekonomileri nasıl etkiler? Şu sorulara cevap aramalıyız: Siyaset ve ekonomi birbirini nasıl etkiler? Siyaset yaşanan ekonomik yapıdaki sınırlamalar tarafından önemli ölçüde etkilenir mi yoksa siyasetten bağımsız olup ekonomik verilerin gereği mi yapılır? Ayrıca ekonominin durumu rakamlarla ifade edilirken başka bir kriter kullanılmaz mı? Cevap olarak özetle: Siyasi kararlar ekonomiye yön verirken iktisadi veriler de siyaseti etkiler diyebiliriz. Oysa son yıllarda siyaset ön planda iken ekonomi arka planda gözüküyor.
Ekonomi yalnız rakamlarla ifade ediliyor ama yapısal bozukluklar da gündeme geliyor. Son zamanlarda siyaseti etkileyen en önemli konu enerji sorunu oldu. Yani Enerji ihtiyacını karşılamak ve diğer güçlerin önünü kapatmak için mi siyasi hedefler belirlendi? Hatta bu hedeflere politik yollar yanında askeri metotlar kullanılarak da erişilmeye çalışıldı. Arap Baharı olarak adlandırılan ve devam edeceği anlaşılan çatışmalar özgürlük için mi yapıldı, yoksa bazı güçler enerjinin kaynaklarını ve ulaşım yollarını kontrol etmek için mi sözü edilen çatışmaları yarattılar? Burada sadece ekonomi ve siyaset değil büyük güçlerin moral değerlere ne kadar önem verdiği de tespit edilebilir.
***
Türkiye’nin Kuzey Irak’la yakınlaşması enerji kaynağına kolay ulaşmasını sağlamak için mi yoksa toplumsal yakınlaşmayı mı hedeflemektedir?
Önemli sorulardan biri de; İnsanlar ekonomiyle sadece ihtiyaçlarını karşılamak için mi yoksa değer yargılarının gösterdiği hedefe ulaşmak için de mi ilgilenirler? 1970’lerdeki bir anımı anlatmak istiyorum. Sol eğilimli öğrencilerin düzenlediği bir toplantıda konuşmacıydım. “Türkiye giyim eşyası satıp silah ithal ediyor. Ben giydiğim gömleğin bile ithal edilmesini, buna mukabil makine ve silah ihraç edebilmek üzere üretim yapılmasından yanayın” dedim ve topluluktan hayatımda aldığım en büyük alkışlardan birini aldım. Bu da gençlerimiz için ekonomide kendini güçlü hissettirecek yapıya ne kadar önem verdiklerinin bir göstergesi idi.
Ekonominin sosyal hayata etkileri konusunda bir hatıramı daha anlatmak isterim. Aynı tarihlerde çoğunluğu Kürt olan bir siyasi partinin bir toplantısında konuşmacıydım, sıra bana gelince bir ara “Siz köle misiniz,durmadan hak talep ediyorsunuz. Bu ülkenin diğer vatandaşları gibi siyasete atılıp siyasi güçle ülkede yanlış olan ne varsa düzeltin. Ayrıca sizin yaşam tarzınız yanlıştır ve devletten bu yapının değiştirilmesini isteyin ve siz de bu gidişi destekleyin” dedim. Aynı şekilde kuvvetle alkışlandım.
Ekonominin diğer bir veçhesi de gelir dağılımının toplum üzerindeki etkileridir. Genelde hükümetler bir gruba maaş artışı sağlayarak gelir dağılımındaki adaletsizlik problemini çözdüğünü düşünür. Bu durumu şöyle değerlendirdim. Mesela bir yönetim adaletsizliği önlemek için ücretleri artırsa gelir dağılımındaki adaletsizliğin önlenmesi mümkün değildir. Basit bir ifade ile ücretli kesimin tükettiği mal ve hizmet miktarının üretiminin artırılmasını gerektirir. Yani sadece ülkedeki gelir dağılımındaki adalet için maaş artışı yeterli değildir. Bu para ile alınacak mal miktarı da önemlidir. İnsanlar para ile mal ve hizmet alırlar ama gelir dağılımı ile mal bileşimi arasında bir paralellik de olmalıdır. Şöyle bir örnekleme yaparsak; herhangi bir ülkede her türlü malın, temel yiyecek maddeleri dışında bolca üretildiğini farz edelim. Bu durumda temel ihtiyaç maddelerinin fiyatları göğe yükselirken ötekileri de kimse almaz. Bunu bir ülkede izlenecek ekonomik politikaları belirler. Yani gelir dağılımı ile mal bileşimi arasında bir uyum olmalıdır. Ayrıca tasarrufların halkın ihtiyacı için verilmesi yanlıştır. Bu paralar yatırıma tahsis edilmelidir ve halka verilecek kredinin yerine üretimde kullanılan para aynı talebi yaratacaktır.