Önce veriler.
- Türkiye’de şirketlerin %95’i aile şirketi.
- Aile şirketlerinin üçüncü kuşağa ulaşma oranı %10.
- Aile şirketlerinin ortalama ömürleri 25-30 yıl.
Tırtıl misali… Yavaş yavaş, adım adım yükselen şirketler ve o şirketleri kuranlar bir fiskeyle tekrar başa dönüyor. O fiske ticari, ekonomik ya da konjonktürel olsa üzülmeyiz belki ama maalesef değil. Aile şirketlerini sıfır noktasına geri döndüren, sürekli bölen, parçalayan unsur ailenin ta kendisi.
Son dönemde birçok aile şirketine, hem ailenin hem de şirketin korunması ve geleceği uzanabilmesi için yardımcı olmaya çalışıyorum. Gördüğüm manzara çok parlak değil.
- Öncelikle aile şirketleri, bu kavramı yanlış anlıyor. Ailenin yediden yetmişe tıkış tıkış doluştuğu bir yer demek gibi anlıyorlar herhalde. Herkes şirkette.
- Ailenin fertleri (bir de o fertlerin anneleri!!) şirketteki pozisyonları kendilerine hak görüyorlar. Şirketi de kendilerinin malı olarak kabul ediyorlar ki son yıllardaki değişimlerle artık şirketler sahiplerine ait değil. İstediği gibi para bile çekemiyor şirketlerin kurucuları.
- Kimsenin gündemi şirket, gelecek planları, rakipler ve pazarın durumu değil. Kim ne almış, onun oğlu hangi arabaya biniyor, bunun kızı tatile nereye gitmiş, koca koca yönetim kurulu başkanlarının odalarında bu konular tartışılıyor.
- Yeni jenerasyon çok heyecanlı ama gelecek en ufak bir olumsuz reaksiyonda küsüp gitmeye de çok müsait. Gencecik aile bireyleri aile şirketlerinde tutunamıyor, hırs yapıp kendisine başka iş alanları araştırıyor. Bu bazen ilginç başarı hikayeleri doğuran bir yöntem olsa da, ailenin enerjisi bölünüyor, bölünüyor, bölünüyor…
- Sadece aile şirketleri de değil, kan bağı olmayan ortaklar ve aileleri de bir süre sonra o samimiyetle, o yakınlıkla aile gibi oluyor ve aile şirketlerinin yaşadığı o tuhaf krizleri onlar da yaşamaya başlıyor. “Senin ortağın X marka araba almış, sen hala bu külüstüre bin…”
- Şirketin çalışanlarına bu aile şirketi kavgaları ve anlaşmazlıkları inanılmaz olumsuz yansıyor. Bunu fırsata çevirmeye , ortaklardan birinin adamı olmaya yeltenenler ve onların fişeklemeleri ayrı dert, bu kavgalardan dolayı kime hesap vereceğini bilemeyen, profesyonellikten fersah fersah uzaklaşmak zorunda kalan çalışanlar da çok uzun zaman kalmıyor. Kaliteli işgücünü tutmak zorlaşıyor.
- Düşünün, iki kardeş sırf eşleri kavga etmesin diye aynı model arabadan satın alıyor. Bu sefer de birininki beyaz, birininki gri diye gri arabanın sahibinin eşi kavga çıkarıyor. Bir sonraki arabaları bu kez aynı model, aynı renk alıyorlar. Birkaç gün sonra birinin aracının küçük bir kısmı sürtünüyor ve çiziliyor, o aracın sahibinin eşi bu sefer de bundan kavga çıkarıyor. “Onların arabası sıfır, bizimki neden çizildi?!”. Trajediye bakar mısınız?
- Anadolu kaplanları, Anadolunun neredeyse tüm büyük-küçük ve orta ölçekli şirketlerinde aile şirketi krizi var. Kavgalarıyla şirketi batıranlar, şirket battıktan sonra ortada kavga edilecek bir şeyin kalmadığını fark ettiklerinde anlıyorlar hatalarını. Ve bu batışlar, ilerleyemeyişler, küçük kalışlar ya da bölünmeler ekonomimizi ve istihdamımızı çok fena etkiliyor.
İŞTE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Özellikle aile şirketi olup da yeni jenerasyonu işe katma aşamasında olan tüm aileler lütfen önerilerimi okuyun…
- Aile şirketlerinde kavgalar çoğunlukla o günkü meseleden değil, basit bir meseleden fitili ateşlenip yıllar yıllar öncesine gider. “Sen bunu demiştin, ben bunu yapmıştım”. Mümkün olduğunca herkesin birbiriyle sık sık helalleştiği, bir araya gelip dertleştiği bir ortam oluşturmak o içte birikenlerin de birikmesini engeller.
- Kesinlikle bir aile anayasası oluşturulmalı. Bu konuda Türkiye’nin mobilya konusundaki duayenlerinden DOĞTAŞ kurucusu Davut Doğan’ın hem hatıra kitabı hem de kendisine ulaşarak temin edebileceğiniz Doğtaş Aile anayasası dokümanını inceleyebilirsiniz, kendisine ulaşanlara gönderiyor.
- Mutlaka bir danışman, danışman olmuyorsa da aileyi iyi tanıyan bir hakem bulundurulmalı yakınlarda. Akraba olmayan ama herkesi az çok tanıyan birinin hakemliğinde sorunlar çok hızlı çözülebilir.
- Temelde hepimizin akşam yiyeceği bir tabak yemek, sırf iş, güç, ortalık, şirket gibi konuların aileyi ve aile ilişkilerini tahrip etmesine asla izin vermemek gerektiğini sık sık hatırlamalı aileler. Manevi boşluk da maddi kavgaları köpürtebiliyor, hatırlamalı, unutmamalı.
- Herkesin birbirinden farklı yetenekler, farklı bireyler olduğunu kabul etmek zorundayız. Toptancı zihniyetle “senin oğlan şunu yapsın, benim kız şu işi halletsin” demek yerine onları bir dinleyin, belki kafalarından bambaşka şeyler geçiyor ama sizin peşin hükmünüz yüzünden söyleyemiyor.
Eğer ki güçlü bir ekonomi düşlüyorsak, eğer ki güçlenen ekonomiyi daha da güçlendirmek istiyorsak aile şirketlerinin önemi yadsınamaz.
Emin olun üç günlük dünya, üç kuruş para için aileyi heba etmeye değmez…
Aile şirketi de, aile de gider elinizden, farkında bile olmazsınız.
Aman dikkat...