Türkiye’nin ve içinde bulunduğu bu büyük coğrafyanın yakın geleceği tam şimdi önümüzdeki cam kürede.
Arka arkaya gelen veriler, haberler, gelişmeler, Türkiye’deki seçim sonuçları ile birleştirilince karşımıza çok net bir tablo çıkıyor.
İsterseniz dün gelen şubat ayı sanayi üretimi verisinden başlayalım; sanayi üretimi şubatta bir önceki yılın aynı ayına göre beklentinin üzerinde, yüzde 4.9 arttı. Bir önceki aya göre 0.1 gibi bir azalma var: Bu, artışın yataylaşarak sürdüğü anlamına gelir. Ancak sanayi üretimi, ihracat ağırlıklı olarak artıyor ki, bu çok önemli bir trend ve bunun artarak devam edeceğini öngörüyoruz. Hele Avrupa Merkez Bankası’nın 1 trilyon Euro’luk varlık alımı haberi gerçekleşirse ve Avrupa büyümesi Almanya dışına çıkarsa, Türkiye, Avrupa’nın ihracat ve üretim merkezi haline dönüşür. Bu süreçte Euro’nun çok hızlı değer yitireceğini ve bizim rekabetimizi zorlayacağını sanmıyorum.
‘Faizler düşmeli’yi piyasa dikkate aldı
Ekonomide yarını anlatan diğer önemli gelişme, Başbakan’ın yüksek faiz uyarısını piyasaların ciddiye alması ve faiz indirimi ihtimalinin fiyatlanması idi. Üç aydır çift haneli seviyelerde olan gösterge tahvil bileşik faizi, dün ilk defa tek haneyi gördü. Öte yandan TL mevduatlarda, faiz düşecek beklentisi ile var olan faiz haddinden parasını bağlayanların sayısında da artış var. Şimdi Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın konuşmasından sonra, Başbakan’ın faizler düşmeli söylemini, 1994 krizi öncesi, dönemin hükümetinin faizleri beyhude düşürme gayretine ve sonrasında olan gelişmelere benzetenlere tabii piyasa gerekli cevabı böylece vermiş oldu. Hâlâ Türkiye’yi doksanlı yıllardaki Türkiye sanıyorlar; zaten bütün yanılgıları bu ve bundan dolayı sürekli yeniliyorlar.
O dönemde DYP-SHP hükümeti, öylesine kuşatılmış ve güçsüz idi ki, faizleri düşürme gibi bir söylem bile, tam aksi cevabı aldı piyasalardan, kurlar ve faizler hızla artarak krizi hazırladı. İşte aradaki büyük fark budur; şimdi siyasi irade bu faizler yüksek deyince, piyasa bunu ciddiye alıp buna göre pozisyon alıyor; diğerinde ise, tam aksine, kriz yaratıp, daha yüksek faizle dışarıya kaynak aktarıyordu.
Azerbaycan-Türkiye; turpun büyüğü...
Ancak şu sıralar, Türkiye batsın bedduası yapanları üzecek haberler burada bitmiyor; şimdi turpun büyüğüne geliyorum. Biliyorsunuz, Rusya’nın Kırım’ı ilhakından sonra Batı, Türkiye’nin yeni dış politikasının ve Başbakan Erdoğan’ın bütün bölgede barışı ve büyük entegrasyonu anlatan çabalarını görmeye ve Türkiye’nin, bu dönemdeki önemini kavramaya başladı. İşte, bu hafta başı, Rusya ilhakını Kırım’ı da aşarak Ukrayna’ya taşmaya başladı. Rusya yanlısı ayrılıkçılar, Ukrayna’da hükümet binalarını işgal ederek, Rusya’ya bağlanma kararı almaya başladılar. Donetsk’te meclisi basarak ayrılma kararı alan ve Rus ordusuna işgal çağrısı yapan hareketin adımları ile Rus devlet şirketi Gazprom’un Ukrayna’ya gaz tehdidi, aynı merkezden planlanıyor.
Biliyorsunuz, geçen hafta Başbakan Azerbaycan’da idi ve Türkiye-Azerbaycan, TANAP ile başlayan ve Güney Gaz Koridoru’nu oluşturacak yeni enerji hatları yatırımlarını hızlandırarak artırma konusunda anlaştı; ayrıca Türkiye ve Azerbaycan ortak bir savunma politikası ve anlayışı geliştirecekler. Bakın bu çok önemlidir ve Azerbaycan’ın Türkiye üzerinden NATO’ya yaklaşması anlamına gelir. İşte bu gelişme, hem Türkiye içindeki Türkiye düşmanlarının hem de bütün Kafkasya ve Avrupa coğrafyasında Türkiye’yi hesap etmeden plan yapan, Türkiye’nin büyümesinden endişe eden savaş yanlısı ‘eski’ güç odaklarının uykusunu kaçırıcak büyük bir turptur. Azerbaycan’ı, eskisi gibi ‘ele geçirilecek’ lokma gören Rusya ve Azerbaycan’da, Türkiye’nin prestijine sığınarak, savaş yanlısı neocon cephesinin örgütlediği Paralel Yapı, bu gelişmelerden sonra gerçeği görecek ve Azerbaycan üzerinden Türkiye oyunlarından da vazgeçeceklerdir.
Türkiye olmadan hiçsiniz...
Tam bu nedenlerle şu sıra Azerbaycan’a ‘gitme’ kuyruğu var. Çok yakında Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’ın Azerbaycan’a gideceği açıklandı.
Öte yandan ABD Dış İşleri Bakanı John Kerry de önümüzdeki günlerde Azerbaycan’da olacak.
Bugün Batılı liderler ve politikacılar gerçeğin ne kadar farkında bilmiyorum ama şu sıralar Azerbaycan’a gitmek için kuyruğa girdiklerine göre, en azından bunu seziyorlar. Ancak şunu hiç kimse aklından çıkarmasın, Türkiye olmadan Azerbaycan’ın enerji zenginliğinin hiçbir anlamı yoktur. Hatta Türkiye olmadan Pasifik’ten gelen ve Tacikistan, Özbekistan, Türkmenistan, Hazar ve Azerbaycan, Gürcistan, Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaşacak orta transit ticari koridorunun ve Pakistan, Afganistan, İran, Irak üzerinden Türkiye ile Akdeniz’e inerek Avrupa’ya ulaşacak güney transit yollarının da gerçekleşme şansı yoktur.
Yine Türkiye olmadan İsrail’in de gelecekte Akdeniz’de bulduğu enerji kaynaklarını Avrupa’ya ulaştırma ve değerlendirme şansı olmadığı gibi, İsrail’in önümüzdeki dönem dışa açılmasının da tek yolu Türkiye’dir.
İşte şimdi de Rus istihbaratının dolaşıma soktuğu Türkiye’nin Suriye’deki kimyasal katliamda parmağı var dezenformasyonu, bunun için devrede.
Bu, dezenformasyonu yapanlar, Esed’in eli kanlı katillerini yöneten çevrelerdir ve tam da Rusya’nın Kırım’ı ilhaki ile Rus istihbaratı kaynaklı olarak yeniden devreye sokulmuştur. Bizim neoconcu Paralel Yapı’da üzerine atlamıştır.
Putin’in Kırım’da belirginleşen yeni genişlemeci politikasının maddi temelleri vardır ve Stalin’in, Lenin’den sonra Sovyetler’e hakim olan genişlemeci ve ilhakçı stratejisi kadar da tehlikelidir.
Artık, Türkiye’nin Erdoğan ile belirginleşen yeni politikalarını Batı anlamalıdır.
Batı’nın Rusya karşısında Erdoğan’ı desteklemekten başka çaresi yoktur, aksi Stalin’in mezarından kalkarak Putin formunda Avrupa’da dolaşmasıdır.