Uzun süredir Türkiye’nin her bölgesinde konferanslar düzenliyor ve özellikle ekonomi tabanlı konuşmalar eşliğinde “anlatılanları” dinlemeye çalışıyorum. Türkiye, çok dinamik bir ülke, canlı bir ekonomi ama “markalaşma ve büyüme” konusunda insanlarımızın sıkıntıları var. İnanın bana bu seyahatler sırasında çok “parlak” şirketler, üretim ve geliştirme konusunda “öne çıkmayan-çıkamayan” hazineler gördüm. Ülkem belki petrol denizi üzerinde oturmuyor ama “çok zengin bir insan kaynağı” üzerinde olduğumuz kesin ! Bu toprağın insanı zeki, akıllı, üretken ve kendi özüne uygun imkan peşinde...
Sevgili dostlar, daha önce de farkedip yazdığım, “bütün düşünen, üreten, isteyen insanlarımızda,” ve görüştüğüm yetkililerinin yüzlerinde gördüğüm bir manzara var,; ÇEKİNİYORLAR! Konuşmada belli bir noktaya geldikten sonra hep duyduğum aynı cümle: “YAPARIZ AMA X, Y, Z bizi yok eder, banka kredilerimizi kestiriler, bizi bitirirler”! Biz ONLARLA nasıl aynı pazara gireriz, onların bankasından kredi kullanıyoruz, sonumuz kötü olur!
Peki doğru mu düşünüyorlar? Bu ülkede “üretim-markalaşma” diyenler çeşitli mekanizmalar tarafından yok mu edildiler?
Malesef ama malesef haksız değiller ! Bu topraklar üzerinde özellikle 1946-2003 arasında, ne zaman “yerel şirketler, fikrini üretim bandına taşıyan yapılar” Bizans sınırları içinde yerleşik ulusal bir Holding veya yabancı bir temsilci ile “kapışır” hale gelmişler, bankalar ile aralarının bozulmasından başlayan birçok olay gelmiş başlarına...
Çok uzağa gitmeyin ve şu soruya cevap arayın; neden “montaj ve getirme kalıp” harici bir ürünümüz yok! Bizim beyaz eşya, elektronik, otomotiv firmalarımız 50 yıl önce de vardı, hala varlar ama onların “yarısı yaşında” olmayan Kore markaları değer olarak 5’e katlamış, kendi ürünlerini dünya pazarında rekabete taşımışlar! NEDEN? Çok zor değil; araştırma-geliştirme yok, markalaşma yok, yüklen faaliyet dışı kar ve rant dinamiklerine!
Sevgili dostlar, inanamayacaksınız, “hadi canım olur mu” diyeceksiniz ama “yapabilmelerine rağmen yapmıyorlar”!
Bazı detayları araştırana kadar ben de bilmiyordum, mikro çip, ana kartlar hatta bitmiş yerli “pad” dahil Türk firmaları, “cep telefonundan savunma endüstrisi için milyarlarca dolar verip aldığımız birçok ürüne kadar” üretebiliyorlar ama “markalaşma-büyüme-ortaya çıkıp rekabet etme” yoluna, korkular-baskılar ve dolaylı-dolaysız yaptırımlar sonucu girmek istemiyorlar... İnsanlarımızı bezdi-ren Bizans oyunlarından yılmışlar ve kavgaya girmek istemiyorlar!
Bu noktada soralım; baskı nereden, kimlerden ve nasıl geliyor? Sistem nasıl çalışıyor? Özellikle içeride yapılmayınca “ithalat mekanizmaları” üstünden malı kimler görütüyor?
Çok basit, anlatmaya çalışayım...
Baskılar yerli ve yabancı odaklardan geliyor! X markasını Y Holding üretiyor, Z markasını Y firması getiriyor, yılda şu kadar milyar dolar pazar payı-reklam gideri-ithalatı var! Reklam veren olduktan sonra iş daha da kolay. Reklam verdiğin basın seni kolluyor, seninle rekabet eden küçük-orta firma çalıştığın bankalara kapıdan bile giremiyor! Hep aynı gerçek çıkıyor karşımıza; şu markayı şu holding yönetiyor, Türkiye’de gücü belli, bankalarla yaptığı iş şu kadar, küçük-orta boydakilerin şansı yok!
Sonuç : Bu ülkenin “üretim ve yapabilme” gücü-kapasitesi belli odaklar tarafından kendi kurdukları “denklemler” bozulmasın diye YOK EDİLİYOR; DOĞMASINA İZİN VERİLMİYOR! Yukarıda yazmaya çalıştığım ve ancak yüzde birini aktardığım gerçekler “Bizans Sınırları dışında kalan, “Anadolu sermayesi” dediğimiz insanlarımızda dilden dile dolaşıyor ve onlar da “Küçük olsun, bize bulaşmasınlar, başımız ağrımasın” şeklinde bir strateji seçerek yollarına devam ediyorlar... Bizans’ın sınırları içinde kalıp, AB anlaşmaları ile “malı götürenler” bu sınıflara hayat şansı tanımıyorlar!
Son söz: KORKMAYIN! Burası artık eski Türkiye değil! Türkiye artık Bizans surları arkasından yönetilen, “yerli-yabancı” işbirlikçilerin “siyasi baskıyı da kullanarak-yönlendirerek” etki altında tutabildikleri bir ülke değil! KORKMAYIN, adım atın, sizinle uğraşan varsa, gelin beraber onların üstüne “kara yağmur” olup yağalım! Başbakan Erdoğan’ın defalarca yaptığı “ÜRETİN” çağrısını unutmayın! Bozun bu “ürettik” deyip, Bizans sınırları içinde yerleşip ense yapan “montajcıların” oyununu! Kırın bu kirli çarkları, tekrar ediyorum; Başbakan Erdoğan’ın sizlere yaptığı çağrıyı asla unutmayın, lütfen adım atın ve yıkalım Bizans Surlarını hep birlilkte...