2013 yılında döviz kurları tahminlerin çok üzerinde arttı. Amerikan merkez bankası FED’in borçlanma ihtiyacının azalması ve içeride Gezi Olayları bu artışın temel nedenleri olarak görüldü. Sonbahara doğru artışın yavaşlamasının da etkisiyle bazı uzmanlar, artışı yüksek buldukları liranın değerinin gerçek rakamlara geri dönmesi olarak yorumladılar ve liranın değer kaybıyla birlikte ihracatın artacağını, ithalatın azalacağını ve böylece dış ticaret açığının hissedilir bir düzeyde kapanacağını iddia ettiler.
Ancak 2013 yılı kapanırken iyimser beklentiler gerçekleşmediği gibi ABD’den kötü haberler gelmeye devam etti, içeride ise büyük bir kriz patlak verdi. Yeni krizin Gezi Olayları’ndan en büyük farkı ise muhalefet kaynaklı olmayışı, tam aksine ülkeyi yöneten gücün içerisinde patlak vermesidir.
Bu gelişmelerin sonucu olarak dövizde ‘sürüklenme’ başladı ve kurlar kontrolü güç bir şekilde yükselmeye başladı. Merkez Bankası’nın (MB) açıklamaları ve yüklü döviz satışları da kuru dizginlemeye yetmedi. Yetkililer kuru yavaşlatmada önemli bir araç olarak görülen faiz artışı silahını ise haftalar sonra kullandı.
MB, faizi arttırmamak için uzun süre direnmesine rağmen geçtiğimiz hafta tahminlerin çok üzerinde bir faiz artışı geldi. Buna rağmen kurların eski düzeyine gerilemediğini, hatta eğilimin yine yukarı yönlü olduğu görülüyor. ABD’nin borçlanma ihtiyacının azalmaya devam ettiğini göz önünde tuttuğumuzda döviz kurları üzerindeki artış baskısının devam edeceği, buna karşın yetkililerin elinde çok fazla bir enstrüman kalmadığı anlaşılıyor.
***
Konuya sadece teknik açıdan baktığınızda ortaya karamsar bir tablo çıkıyor. Oysa ki ekonomi de beşeri bir disiplindir ve insani boyutu dikkate alınmadan ekonomi analizi yapan her zaman yanılır. Örneğin insanlar kendilerini iyi hissettiklerinde (feel-good factor) alışverişlerde bir canlanma olur, iyimserlik artar ve ekonomi büyür. Eğer toplum, idarecilerine ekonomi ile pek de ilgili olmayan bir sebeple güvenirse yine benzeri sonuçları alabilirsiniz. Döviz kurlarını, borsaları vs. belirleyen biraz da gelecek algısıdır. Fiyatlar gerçek durumun ötesinde algılar üzerinden oluşur. İktisattaki her rakam aslında gerçeklerden bir ölçüde bağımsızdır. Kriz, ümidin bittiği, ekonomi yönetimine güvenin kalmadığı, kitlelerin umutsuz ve karamsar olduğu, belirsizliğin hızla yayıldığı zamanlardır.
Elbette krizlerin maddi temelleri de vardır. Bir önceki yazımızda ifade ettiğimiz gibi, Türk ekonomisinin çok ciddi radikal ve yapısal değişiklikleri orta vadede gerçekleştirmesi gerekiyor. Ancak şu an içinden geçtiğimiz kriz daha çok algı kırılmalarıyla ilişkili. Bu nedenle tansiyonun bir an önce düşmesi ve topluma, dümenin emin ellerde olduğunun yeniden hatırlatılması gerekiyor.
***
Bu bağlamda ses tonunun azaltılması, sert sözlerin yutulması, gazete manşetlerinin olağanlaşması, yetkililerin daha küçük harflerle konuşması gerekiyor. Muhalefet bu tür ortamlardan iktidar fırsatları çıkarmaya çalışabilir, ancak iktidarlar krizleri ve gerilimleri sevmezler. Özetle, yetkililer sorunları daha az tozu havaya kaldırarak çözmek zorunda. İşin doğrusunu söylemek gerekirse Cemaat ile hesaplaşmanın bu kadar aleni yapılmasının şart olduğunu da düşünmüyorum. Eğer bir hesaplaşma olacaksa yöneticilerin elinde bunu nispeten sessiz sedasız yapacak pek çok araç da var.
Yapılanların haklı veya haksız olmasının ötesinde, kaş yaparken göz çıkarmamak gerekir. Eğer gerilim kitlelerin iktisadi beklentilerine kalıcı zararlar verir ise bunun maliyeti herkes için çok yüksek olabilir.