Dünyada büyük değişiklikler yaşandığı ve yeni bir dünya dengesi kurulacağı ve bu değişimi etkileyecek faktörün siyaset olduğu düşünülüyor ve her ülkenin nasıl bir siyaset izleyeceği araştırılıyor. Küçük örgütlerin dünyaya yön vermesinden endişe ediliyor. Şu sırada en önemli sayılan olaylar Gazze’deki çatışmalar ve IŞİD’in bölgede nasıl değişime neden olacağı gibi görünüyor. Siyasete yön veren faktörlerin ise ülke halklarının benzerliği ya da farklılığı olarak kabul ediliyor. Mesela IŞİD bir Müslüman devlet kurmaya çalışıyor, Gazze’de Yahudilerle Müslümanlar çatışıyor. Yani geçmiş asırları yeniden yaşıyoruz.
Gerçekte dünya üzerinde büyük bir yeniden yapılanma var ve çok büyük güçler bunda belirleyici rol oynuyorlar. Bu rekabette kullanılan en önemli araç ekonomi olarak görünüyor. Geçmişte böyle durumlarda dünya savaşları çıkarılır ve sonucu askeri güç belirlerdi. Şimdi askeri çatışmalar küçük güçler arasında oluşuyor ve hiçbir sonuç yaratmıyor ama yaratacakmış gibi gösteriliyor.
Şu sıralarda yeni bir kabinemiz kuruluyor ve bunun ekonomi siyasetimizde gerçek belirleyici rol oynayacağı görülüyor. Bugüne kadar uygulanan ekonomik politika beklenen gibiydi. Yani dünya ekonomisine güç veren odaklar bizden şikayetçi değildi. Politikamız para üzerine inşa ediliyordu ve paraya yön veren güçler şikayetçi değildi.
Ekonomideki en büyük operasyon Çin’de yaşanmıştı. Komünist bir rejimle yönetilen ülke, daha sonra ekonomik açıdan komünizmin en büyük düşmanı olan kapitalistlerce yönetildi. Büyük sermaye Çin’de yatırım yaptı ve üretimi çok yüksek seviyeye çıkardı. Üretilen malların büyük bir bölümü ihraç edildi ve paralar üretimi yapan firmaların hesabına Çin’in dışındaki büyük ülkelerin bankalarına yatırıldı. Kaynağı Çin olan sermaye bu alanı kontrol edenler tarafından kullanıldı.
Biz Çin’in tam tersi konumundayız. Dış ticaretimiz açık veriyor ve ekonomik dengeyi dışarıdan borç alarak sağlıyoruz: Borç veren ise küresel sermaye çünkü daha evvel söylediğimiz gibi parayı onlar kontrol ediyor ve dünya siyasetinde de bu yolla etkili oluyor.
Ülkemizde ise özgür bir siyaset uygulamak için, farklı bir model kuruyorum. Şöyle ki ekonomimize yön veren para değil üretim olmalıdır ve bu hem bizim hem de bölge halklarının ihtiyacına göre yapılmalıdır. Mesela ihtiyaçlar; üst üste yığılmış küpler gibidir ve en altta gıda maddeleri bulunmaktadır. Bu nedenle hem iç dengemizi korumak hem de çevrede etkili olmak için esas itibariyle iki temel maddeye ihtiyaç vardır. Bunlar gıda maddeleri ve enerjidir. Bu durum, bizim ileri teknoloji uygulayan bir tarım sektöründe ve hatta sanayide ön sırada olmamızı ve Kuzey Irak’la da işbirliği yapmamızı gerektirmektedir. Çünkü bölgedeki ülkelerin sınırları İngiltere ve müttefikleri tarafından çizilmiştir. Bizim bu sınırları değiştirmek şeklinde bir tavra ihtiyacımız yoktur ve hatta bunları duvardaki bir resim gibi kabul edebiliriz. Eğer Türkiye bölgenin gıda ve diğer üretim ihtiyaçlarını karşılar ve enerji ihtiyacını da bölgeden sağlarsa, sınırlar bölünme işareti olmaz ve dünyadaki, giderek anlamını kaybeden, siyasi sınırları da değiştirmiş olmayız. Böylece herhangi bir siyasi kavgaya da neden olmayız.
Bundan şu sonuç çıkar: Bugün yaşadığımız sınırlar anlamsızdır ve insanlar arasındaki anlamsız ayrışma ve çatışma nedenidir. Dünyadaki ihtiyaç maddelerindeki talep çeşitliliği farklı ekonomik yapılanmaları gerektirmekte ve bu hal giderek ayrışmayı etkisiz hale getirmektedir. Elbette ülkelerin çizilen sınırları, halklarına güvenlik duygusu verecektir ama bu ekonomik zincirler insanların gittikleri ülkenin yaşam tarzlarından etkilenmelerini de engelleyemeyecektir.
Türkiye önümüzdeki dönemde siyasete ekonominin katkısını da önemser ve bölgede ihtiyaç karşılayan bir ülke haline gelirse, bölgesinde barış ve dayanışma içinde yaşar.