Ekmeleddin İhsanoğlu’nu 2000 yılındaki İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) zirvesinden hatırlıyorum. Katar’da yapılan İKÖ zirvesini ve dönemin cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Katar ve Ürdün’ü kapsayan gezisini o dönemde diplomasi muhabiri olarak çalıştığım Kanal 7 adına takip etmiştim.
İsmail Cem’in de Dışişleri Bakanı olarak katıldığı zirvede Türkiye’nin üst sıradaki dosyası “Kıbrıs”a ilişkindi. Ekmeleddin İhsanoğlu da heyetteydi. Sonrasında İKÖ Genel Sekreterliği için başlatılan kulis faaliyeti de bu ekip tarafından start almıştı. Diye hatırlıyorum. Zira üzerinden 14 yıl geçti. Ekmeleddin İhsanoğlu ile son karşılaşmamız da, 2013’ün son aylarında Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü ile İslam İşbirliği Teşkilatı’nın İstanbul’da Tarabya’nın eşsiz fonunda organize ettiği konferans vesilesiyle oldu. Kıbrıs dosyasıyla ilgili İKÖ-İİT zemininde adım atmak şöyle dursun, İslam coğrafyasındaki vurucu acılar için bile ağzını açıp, tek kelime etmemiş bir “memur” duruyordu karşımızda. “Siyaset yapmadan yönetmeyi sever. Yıllardır gönlünde yatan aslan olan cumhurbaşkanlığı rüyasını en yakınındakilerle dahi paylaşmazdı ama bunu hayal ettiğini herkes bilirdi” diye özetledi kendisini yıllarca yakından gözlemlemiş olan bir uzman.
Mısır’da meydanlarda binlerce insan taranırken, Suriye’de kimyasal silahlarla bedenler kavrulurken ve Batı, siyasal İslam’a ilişkin tarihin sonuçları en kanlı olan çarkını yaparken, Ekmeleddin Bey susuyordu.
Pek konuşmayan, konuştuğu zaman ise acemi bir algı yönetimi uygulamaya çalışan Ekmeleddin İhsanoğlu, Türkiye siyasal sahnesindeki muhalif kanadın pes bayrağıdır. Türkiye’de siyaseten çerçevenin çoktan çizilmiş olduğunun resmidir. Üzerinde iğreti duran bir gömlekle siyaset sahnesine ürkekçe adım atan Ekmeleddin Bey, rakip takımın formasıyla maça çıkan bir muhalif cephenin yenilgisinin ilanıdır.
Laikçi-ulusalcı kanadın şimşeklerini çekmek pahasına karşı cephenin argümanlarına sarılan CHP-MHP, tutmayacak dikişlerle iğreti koalisyonlar kurma çabasında.
Dış politika-diplomasi izleyen çevrelerin (ama bu çevredeki herkesin de değil) aşina olduğu bir sima Ekmeleddin Bey. İKÖ-İİT sürecindeki acziyeti ve inisiyatif alamaması ile uzun süren Genel Sekreterlik dönemini tamamlayıp, İstanbul’a yerleşti.
Kendisine önerilen cumhurbaşkanlığı adaylığı, diplomasideki jargonla tam bir “hot potato” yani sıcak patatestir.
Parmaklarını yakacak olan bu öneriyi elinde tutmakta zorlanacağı aşikardır.
Şimdiden AK Parti’nin göstereceği adayın Çankaya Köşkü vizesi aldığını söylemek yanlış olmaz. Bir de tabi, şunu eklemek kaçınılmazdır... Parlak kariyerini bir inat uğruna neden “hurdahış” ettiğini anlamak mümkün değil...
Ama madem kendisi ilk demecinde söze atasözleriyle girdi ve “Hamama giren terler” dedi, biz de yine bir atasözüyle bu merakımızı gidermeye çalışalım:
“Yenilen pehlivan güreşe doymaz!”