Tüm araştırmalar eğitim ile bireysel ve toplumsal gelişme arasında doğrudan bir ilişki olduğunu ortaya koyuyor. Önceki hafta ABD’de yayınlanan rapor, eğitim düzeyi yükseldikçe işsizlik ve fakirlik oranının nasıl azaldığını kanıtladı. Ülkelerin gelişmişliği ile eğitim kaliteleri arasında da doğrudan bir ilişki var. Bu bağlamda, Türkiye’nin orta gelir tuzağından kurtulması ve 2023 hedeflerini tutturabilmesi için eğitimde atağa geçmesi şart.
Türkiye, aslına bakarsak özellikle son 10 yıldır eğitim altyapısını iyileştirmek için olağanüstü bir çaba sarfediyor. Okul binaları yenileniyor, modern eğitim araç-gereçleri alınıyor, öğretmen ve öğrenci sayısı geçmişle kıyaslanamayacak bir hızla artıyor. Ancak bu iyileşmelerin önemli bir kısmı nüfus artışına ve eğitime ilk defa katılan yeni kitlenin ihtiyaçlarına gidiyor. Dolayısıyla eğitimde kişi başı iyileşmeler incelendiğinde harcanan enerji ve kaynaklar ile orantılı bir iyileşme ortaya çıkamıyor.
Bundan daha önemlisi ise eğitimde kalite sorunu. Yılların birikimi kalite eksikliğini kısa sürede çözebilmek kolay değil. İnsan davranışları bir anda değişmiyor... Hatta eğitim dünyası büyüdükçe onun idaresi daha karmaşık ve daha sorunlu bir hal alabiliyor.
Devamsızlık sorunu
Eğitimin önemli sorunlarından bir tanesi devamsızlık. Bu durumu Milli Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Genel Müdürlüğü’nün Ortaöğretim İzleme ve Değerlendirme Raporu bir kez daha gözler önüne serdi. Rapora göre, Türkiye geneli tüm liselerde devamsızlık oranı % 32,7. Başka bir deyişle öğrencilerin neredeyse üçte biri derslere devam etmiyor... Emin olunuz yapılan derslerin kayda değer bir kısmı da esasında yok hükmündedir. Örneğin liselerimizdeki yabancı dil derslerinin pek çoğunda Türkçe konuşulur ve kelimenin tam anlamıyla muhabbet edilir.
Üniversitelerde durum farklı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Pek çok üniversitede yoklamalar göstermelik bir şekilde alınıyor, bazı öğretim elemanları yoklama bile almıyor. Benim hesaplamalarıma göre üniversitelerde devamsızlık oranı %50’nin üzerinde. Aynı şekilde bir de yarım yamalak yapılan dersler var. Bazen öğretim elemanları derse 15 dakika geç geliyor, 15 dakika erken çıkıyor. Uzmanlık alanını işlemek yerine ilgisiz muhabbetle geçen ders sayısı hiç de az değil...
Okullarda ilk haftalar genelde boş geçiyor. Birinci hafta ve son hafta ders yapılmaması artık kültür haline gelmiş. Öğrenciyi sınıfta tam kadro bulduğunuz hafta genelde 4. veya 5. hafta oluyor. Bayramlarda ve yılbaşı haftalarında da öğrenci derslere gelmeme eğilimindedir... Vize ve final haftalarına ek olarak, bu sınavlardan öncesi ve sonrası da bazı öğrenciler tarafından tatil ilan edilebiliyor. Dolayısıyla normalde 16 hafta sürmesi gereken yüksek öğretim pek çok okulda fiilen 7-8 haftaya, hatta daha aşağısına düşebiliyor...
Elbette işini sıkı tutan üniversiteler yok değil. Ancak devamsızlığın Türkiye ortalaması ne yazık ki hem ortaöğretimde, hem de yüksek öğretimde oldukça yüksek. Başka bir deyişle, Türk insanı kağıt üzerinde milyonlarca saat eğitim almış görüyor, rakamlara göre her yıl onbinlerce mühendis, yüzbinlerce uzman mezun ediyoruz. Ancak işin aslı verilen diplomalar üzerinde yazılanın pek azını ifade ediyor. Hal böyle olunca, büyük fedakârlıklarla eğitime ayırdığımız kaynakların birebir karşılığını alamıyoruz.