Bir önceki yazımda eğitim sistemi ile ilgili bir öneride bulundum. Kamuoyuna çok uzun vadeli bir proje sundum.
Medyada dönen TEOG tartışmasına da bir gönderme yaparak “etrafında dolaştığımızı”, “Evet, TEOG kaldırılsın” - “Hayır kaldırılmasın” şeklinde iki seçenekten bir birine bir diğerine koştuğumuzu yazdım.
Evet, kendim gibi eğitim yazan-çizen, bu TEOG tartışmasını ideolojik boyutta “O istiyorsa reddederim, o istemiyorsa isterim” şeklinde bir düzmantığa indirgeyenleri eleştirdim.
Ve yazının sonunda da bugünün dünyasının eğitime bakışını silbaştan değiştirmesi gerekliliğini vurgulamak için kullanılan o meşhur sözü tekrarladım.
“Kim bilir, belki de öyle bir zaman gelecek ki o zaman bugünkü eğitim sistemleri, öğretme metotları insanlık suçu sayılacak.”
Dikkat edin, eğitim sistemleri, öğrenme metotları…
Onlarca öğretmenden, çok sayıda eğitim uzmanından ve yüzlerce öğrenciden mesajlar geldi. Katılan-katılmayan, bir adım ileriye götüren, fikre fikir katan çok sayıda mesaj…
Tek bir şeye üzüldüm.
Bazı gazeteler, bazı yayın organları bu yazıyı haber yapmışlar. Haberin başına “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başlattığı TEOG tartışması” ibaresini kullanarak yazıda bahsettiğim kamuoyunda dönen eğitim tartışmalarının kısırlığına olan vurgunun ve kullandığım o meşhur sözün Sayın Cumhurbaşkanına yönelik olduğunu ima etmişler.
Eğitim, gençlik, aile yazan bir yazar olmasaydım, siyasi polemiklere girip bunu da yazılarıma taşıyor olsaydım üzülmezdim.
Ülkem adına üzüldüm.
Siyaseten “gol” atmak için eğitim gibi hepimizin geleceğini ilgilendiren bir konunun kullanılmasına üzüldüm.
Yazıların anlamını kasten ve bilerek kaydırarak insanların arasına fitne tohumu ekebilmenin bu kadar normalleşmesine üzüldüm.
Bırakın da birileri eğitim yazsın, olmaz mı?
Savaşlarda bile çatışmasızlık bölgeleri vardır, her alanda savaşılmaz. Eğitim alanını emellerinize alet etmeyin.
En azılı muhalif bile bu konuya gelince durabilmeli, muhalif şapkasını çıkarıp karşıt görüşteki insanla uzlaşmaya çalışabilmeli.
Keşke yazının içinden Sayın Cumhurbaşkanına söylenmiş gibi çarpıttığınız sözleri değil eğitimle ilgili çözüm önerilerimi önplana çıkarsaydınız.
Elbette ki yazıda sisteme ve Milli Eğitim Bakanlığına eleştiriler de var.
Ne mutlu ki bunları rahatlıkla, özgürce yazabileceğim bir gazetede yazıyorum ve bunca çarpıtmaya rağmen bir kişi bile aramadı beni Star Gazetesi’nden.
Çok değil üç gün önce İBB’nin ve Üsküdar Belediyesi’nin birer uygulamasını eleştiren bir yazı yazdım.
Ondan birkaç hafta önce de Sayın Cumhurbaşkanı Kurban Bayramı tatilinin 10 güne çıkarılacağını söyledikten sonra bu uygulamanın yanlışlıklarını yazdım.
Yani kafanızdaki gibi olsun, Star’da yazanlar sizin düşündüğünüz gibi eleştiremesin istiyorsunuz. Eleştiremeyeceğimizi düşünüyorsunuz. Sansür ve otosansür olduğuna inanıyorsunuz.
Star’da veya bir başka hükümete yakın gazetede hükümet uygulamalarına yönelik bir eleştiri çıktığında da o önyargınızdan dolayı mahçup olmak şöyle dursun, ilkokuldaki çocuklar gibi “Aaaaaaa neeee deeeediiiii, cumhurbaşkanına söyliyceeem” kabilinden haberler yapıyorsunuz.
Ne gerek var fitneye, fesatlığa?
Niye o kafanızdaki önyargılarda kurguladığınız gibi davranmadığımızı gördüğünüzde tebrik edemiyorsunuz?
Niye mahçup olamıyorsunuz?
Oysa çok kıymetli bir duygudur mahçup olabilmek.
Çok erdemlidir.
***
Gelin, her konuyu siyaset alanı yapmaktan çıkaralım.
Gelin, hassas konularda çatışmasızlık ilan edelim. Bu konuda hükümetin yanında olan bizim gibi yazarlar nasıl eleştirebiliyorsa sizler de doğru bulduklarınızı söyleyebilin. “Helal olsun” diyebilin.
Bugünler geçecek, bizler de çekip gideceğiz bu dünyadan. Şu anda paylaşamadığınız her ne varsa ne size kalacak ne paylaşamadıklarınıza. Hepimiz göçeceğiz.
Ne kalacak biliyor musunuz?
Eğitim için yaptıklarımız.
Taş üstüne koyduklarımız.
Atışmaların hiçbiri, gammazlamaların, fitneliklerin, fesatlıkların hiçbiri kalmayacak.
Bir tek mahçubiyet kalacak…
Çok merak ediyorum, bu yazımı da haber yapabilecek misiniz? Cevabımı da okuyucunuza sunabilecek misiniz?