Yüce Rab’bimin çizdiği kader çizgisine şükürler olsun, geriye dönüp yaşam rotama şöyle bir baktığımda, şanslı kullardan biri olduğuma inanırım. Hayır, işin maddi yönüyle ilgili değil bu sözlerim, çok şükür bir aileyi geçindirecek nimetleri verdi bana, asıl sözüm, yolculuklarımla ilgili. Mesleğim, yürüttüğüm belgesel çalışmaları beni, modern zaman Evliya Çelebi’si yaptı. Dünyada ayak basmadığım kıta, görmediğim kültür kalmadı.
Özellikle son 5 yılda, hemen her hafta bir uçakta, dünyanın en uzak diyarlarına doğru yol alırken, beynimde, “Yaratan, bana bir şeyler gösteriyor, bunun devamındaki görevim ne?” sorusu şekillenirdi. Şimdi, durdum, 24 TV’deki Moderatör Gece’de sabitlenince, bir dostum, “İşte, o biriktirdiklerini şimdi paylaşma zamanı, demek görevin buymuş” deyiverdi.
Haklı. O zaman, biraz yolculuklardan gelen gerçekleri paylaşma zamanıdır.
Sürdürülebilir kalkınma için
Aslında bu yazıyı, Binali Yıldırım’ın, bakanlığı döneminde toplam 265 milyar Dolar’lık ihaleyi tamamladığını söylediği gün yazacaktım. Çünkü, büyüyen bir ekonomide, büyümenin ve dönemsel ekonomik başarı öykülerinin kalıcı olması için gereken bir tek uygulama var: Alt yapı yatırımlarını sürekli kılmak.
Bunun tersine durumları nerede gördüm: Endonezya, Tayland, Güney Afrika, Kenya, Hindistan, Brezilya...
Bu ülkeler, “yükselen ekonomiler liginde”Türkiye ile birlikte değerlendirebileceğimiz ülkeler. Rakamlar, ekonomik büyümelerinin bazen, dünya ekonomisindeki tıkanıklıkları bile düzeltebileceğini gösteriyor ama, bir sorun var. Ekonomik büyüme, toplumun rahatlamasını sağlayacak, büyüyen ekonomiyi taşıyabilecek bir alt yapı zeminine yeterli oranda yansımıyor. Ulaşım ağları, limanlar, havalimanları, iletişim alt yapısı, metropollerde kentsel dönüşüm, eğitim ve sağlık alanlarındaki reformlar, sosyal güvenlik sistemi ve teneke mahalleleri, varoşları ortadan kaldırabilecek bir sosyal adalet reformu...
Bunları yapmadığınızda, ekonomik başarınız, geçici oluyor... Eğer Cakarta’da bir motosiklete sahip değilseniz, işinize gidemezsiniz, Güney Afrika’da kentlerin ancak belli bölgelerinde kendinizi güven içinde hissedebilirsiniz, Tayland’da güvenlik vardır, sizi taşıyacak bir otobüs bulamazsınız, Kenya, Hindistan, Brezilya varoşlarında tuvaletin olmadığı bir çağı yaşarlar. Dışardan baktığınızda bütün bu ülkelerde işlerin yolunda olduğunu görürsünüz, ama gün gelir, o tuvaleti bile olmayan varoşlar, o ülkenin ayağında pranga olur.
İşine giden İstanbullu metrobüs 10 dakika arızalanınca çıldırıyor, o zaman sakın, Sao Paulo, Bombay, Nairobi, Mexico City, Cakarta, Bangkok’a yolunuzu düşürmeyin.
Türkiye’nin büyük sorunu
Eğitim, bağlantısında yetişmiş insan gücünün kalitesi, ekonomik büyümeyi ve gelişmeyi sürdürülebilir kılmak için en önemli unsur. Örneğin, diktatör Mübarek’in geride bıraktığı Mısır’da gençliğin yüzde 25’i okur-yazar değil!.. Kahire’de bindiğim taksinin 25 yaşındaki sürücüsü buna dahildi, otele ulaşmak sorun oldu. Bu durum, Mısır’ın önümüzdeki 100 yılını kaybettiğini göstermeye yeter.
Türkiye açısından da bir sorun var: Türkiye’nin eğitim ortalaması 5-8 yıl arasında. Bazı bölgelerde ortalama 5 yılın altına düşüyor. 8 yıllık zorunlu eğitim öncesinde bu oran ortalama 5’in altındaydı. Ali Babacan da söylemiş, Türkiye, bu eğitim ortalamasıyla aslında beklenmedik bir ekonomik güç sergiliyor. Bu eğitim ortalaması, Türkiye’yi, yaklaşık 50 yıl, “orta düzey gelirli ülke” konumunda tuttu, zenginleştirmedi. Önümüzdeki tuzak da zaten budur.
Hindistan ise bütün alt yapı eksiklerine karşın bugünkü seviyesine eğitimde sergilediği güçle geldi. Benzer durum, Rusya başta eski Sovyet cumhuriyetleri için de geçerli. Ekonomik yapılanmaları zayıf, yönetimleri kötü ama, ortalama 12 yıllık eğitimli nüfuslarıyla ayakta duruyorlar.
Doğru karar
Nabi Avcı’nın gerçekleştirmeye çalıştığı dönüşüm, bu açıdan hayati önemde. Bir kuşak içinde, ülke eğitim ortalamasını 12 yıla çıkarmak, bu çerçevede sanayi ve hizmet sektörü için gerekli beyin gücünü geliştirmek zorunlu, aksi halde, her şeyi yaparız, bir eğitim nedeniyle tökezler gideriz.
Tökezleyenleri gördüm, işte aktarıyorum. Daha düne kadar ekonomik mucize olarak adlandırılan Hindistan, Brezilya, hatta Rusya bugün neden bu halde? Ekonominin düzenli yükselişi, bütün alt yapı elemanlarının varlığına ve uyumuna bağlı.
Bu kadar hayati, geleceğimiz açısından bu kadar önemli bir sorunu getirip “dershaneler” tartışmasına kilitleyemeyiz.
Eğitim, “ulusal rekabet gücü”nün en önemli unsuru, kendimize kıymayalım!..