Hepimiz, yaşam serüvenimizde, yanlış projelerin takipçisi olabiliriz. Örnek, 20 yıl kadar önce, meslek yaşantımın en hareketli günlerinde gittim, Düzce’nin yaylasında küçük bir arazi aldım, derdim, minik bir ev kondurup, “kafa dinleme mekanı” yaratmak... Eşim başta, bütün dostlar, bu adımın gazetecilik ve televizyon yapımcılığı mesleğimle uyumlu olmadığını, gereksiz bir harcama peşinde olduğumu söylediler. Tersini düşünüyordum, inat ettim, eşim ve dostlar haklı çıktı!.. Neden? Çünkü yaşamımın yürüme rotasıyla bir yayla evinin yolları kesişmiyordu, bugün de orada terk edilmiş bir halde duruyor zaten...
Bir yönüyle baktığınızda İsrail “yanlış proje” midir, Ortadoğu’nun gerçekleriyle yolları kesişebilir mi, yoksa, benim yayla evi serüvenimin küresel dengeleri sarsan dev boyutta izdüşümü ile mi karşı karşıyayız...
Tarihin bir noktasında
İsrail’in, 2. Dünya Savaşı yıllarında yaşadığı korkunç kıyıma karşı Yahudi ulusuna armağan edilen bir devlet olduğu anlayışı yüksek, ama, tarihsel açıdan baktığınızda hayli yanlış...
Büyük Britanya İmparatorluğu ve özellikle 2. Abdülhamit dönemine ilişkin Osmanlı arşivlerine baktığınızda, “proje”nin bir hayli eski olduğunu görüyorsunuz... 1918’de Osmanlı’nın bölgeden çekilmesi, Filistin topraklarının zaten Siyonist hareketle iç içe bölgede devlet kurdurma planı içindeki Büyük Britanya’nın kontrolüne girmesi, 2. Dünya Savaşı’nda yaşanılan korkunç olaylar, 1948 yılındaki “kuruluş ve bağımsızlığın” önünü açmış görünüyor...
Doğrudur... İngiltere, bir yanda Filistin topraklarındaki, İsrail’in kurucu kadrosunu da oluşturan İrgun gibi Yahudi terör grupları, diğer yanda Nazi Almanya’sının yaşamlarını mahvetmesi sonucu çareyi Filistin topraklarına sığınmakta bulmuş yüzbinlerce Yahudi mültecinin baskısı altındaydı ve çıkışı İsrail’e yeşil ışık yakmakta bulmuştu...
Proje, Ortadoğu gerçekleri açısından değerlendirildiğinde “yanlış” bir projeydi fakat, derlenip toparlanabilirdi...
Nitekim; Birleşmiş Milletler Filistin Özel Komitesi’nin 3 Eylül 1947 tarihinde BM Genel Kurulu’na sunduğu rapor, bölgedeki çözümü özetle şöyle öngörüyordu: Bir Yahudi ve bir de Arap devleti kurulacak, Kudüs uluslararası kontrol altında özel yönetime sahip olacak, bölge, ekonomik entegrasyonu öngören bir siyasi bölünme yaşayacak...
Yahudiler bu planı kabul ettiler, Arap Birliği “hayır” dedi... Bölgedeki İngiliz manda yönetiminin bitiminden bir gün önce, 14 Mayıs 1948’de İsrail bağımsızlığını ilan etti, Araplar’ın buna yanıtı, Mısır, Suriye, Irak ve Ürdün ordularının bölgeye girmesi ve ilk Arap-İsrail Savaşı’nın yaşanması oldu...
Radikalizmin kadroları
Lafı uzatmayacağım... Günümüzde “Filistin barışı” esas olarak “iki devletli çözüm” zeminine dayanıyor, Kudüs’ün de bu çözüm içinde özel statüde olması isteniyor. 1948’den bugüne yaşanan onca savaş, büyük yıkımlar, ölümler, bugün Gazze’de süren katliamdan sonra ulaşabileceğimiz son çözüm noktası, BM Komitesi’nin 1947 tarihli raporundan ibaret!.. E, o zaman bütün bu felaket neden yaşandı, yaşanmaya devam ediyor.
1. 1947 Raporu’nu kabul eden Yahudi Ajansı ile değil, dünyanın en güçlü ölüm makinelerinden biri haline gelmiş ordusu ve arkasında kayıtsız-şartsız küresel güç desteğiyle İsrail ile muhatabız.
2. 1947’de birleşerek bölgedeki İsrail varlığını ezebileceklerini düşünen, Arap liderlerinin yerini, İsrail’in Filistin saldırılarını dolaylı olarak destekleyenleri yer almıştır.
Karşımıza çıkan tablo, kendine aşırı güvenli, “öldürerek var olma” stratejisinin işlediğini anlamış “radikal” İsrail yönetim kadroları ile, bütün bu yıllar boyunca “Filistin kartını”kullanmayı seven ama “Filistinlileri sevmeyen” Arap oligarklarıdır. Gazze, 1947’de ıskalanmış bir tarihin dehşetini bugün de işte bu tablo içinde yaşıyor...
Kim kurtarır?
Filistin’i Arap oligarklardan, Yahudiler’i de radikal/ırkçı yöneticilerinden kurtarmamız gerekiyor... Bunu başaramazsak, önümüzdeki yıllarda da yakılan-yıkılan bir ulus için çok gözyaşı dökeceğiz... İsrail’de yaşayanların bölgede çözümü öne alacak kadroları çıkarmaları çok zor görünüyor, siyasetlerini “öldürme zeminine” göre şekillendirmiş durumdalar... Bölgenin kurtarıcı bilge siyasetçisinin Filistin’den çıkması kaçınılmazdır.
Tıpkı, Güney Afrika’nın Mandela’sı gibi, Filistin’in içinden çıkacak ve 25 yıl içinde yüzünü gösterecek bu karakter, yalnız Filistin’i değil, bölgedeki Yahudiler’i de kurtaran bir isim olacak... Benim ömrüm yeter mi bilmem, ama bugün 15-20 yaşında olan gençler, o gün yaşıtları olan o Filistinli’yle gurur duyacaklar eminim...