Clint Eastwood’u benim kuşağım ‘60’lı yıllarda çevirdiği kovboy filmleriyle tanıdı. İtalyan yönetmenlerin yarattığı ve sinema tarihine spagetti western olarak geçen bir iyi adamın bir sürü kötü adamı öldürdüğü filmlerdi. En ünlüsü “İyi, Kötü, Çirkin”dir. Sonra, onu, aynı karakteri günümüz kent sokaklarına taşıdığı kanun tanımaz polis Kirli Harry ile izledik. O karaktere göre, günümüz liberal ceza kanunları ve adalet sistemi, suçluların işledikleri suçlardan yakalarını kolay sıyırmalarını sağlıyordu, işte orada polisten çok milis olan Harry, tabancasıyla devreye giriyordu.
Eastwood 1992’den bu yana kendi film şirketiyle sürekli üretiyor ve son Amerikan Başkanlık Seçimi’nde Mitt Romney gibi bir aşırı sağcıyı Obama’ya karşı destekleyecek kadar siyasetin radikal tarafında yer alıyor. O siyasi beyin kimyası, bu yıl karşımıza, Amerikan ordusunun en aşağılık katili Chris Kyle’nin Irak’taki cinayetlerini anlattığı kitaptan yola çıkanAmerican Sniper’ı çıkardı.
Chris Kyle, Amerikan Deniz Kuvvetleri Özel Harekat Bölüğü’nden bir keskin nişancı... Irak işgalinde görev alıyor, adam öldürmeye doyamıyor, tam dört tur yapıyor, kayıtlara geçmiş adam öldürme sayısı 160, fakat herkes bunun daha fazla olduğundan emin. Öldürdükleri arasında masum sivil de var ama ordu, bunu kurunun yanında yaş mantığıyla karşılıyor, göğsünü madalyalarla dolduruyor!..
Chris Kyle, yaptıklarını 2012’de yazdı, 2013’de Teksas’ta bir atış poligonunda kendisi gibi Irak’ta görev yapmış bir arkadaşının silahından çıkan kurşunlarla geberdi gitti, Eastwood da tek işi kendi topraklarını korumak olan Müslümanları öldürmek olan katilin hikayesinin üzerine atladı...
Medya faşizmi ve Müslümanlar...
American Sniper, ülke medyasının desteğinde 22 Şubat’ta yapılacak Oscar törenlerine 6 dalda aday olarak gidiyor. Faşist bir tetikçinin öyküsü, medya pompalamasıyla şu ana kadar 300 milyon Dolar gişe hasılatını geçmiş durumda...
Yine bir 2014 yapımı olan Selma filminden aynı medyada yorum bulmak hayli zor. Filmin yönetmeni, Altın Küre Ödülleri tarihinde en iyi yönetmen kategorisinde aday olan ilk Afrika-Amerikalı Ava DuVernay. Kadın yönetmen Selma’da, Amerikan insan hakları mücadelesinin üç lideri Martin Luther King, Hosea Williams ve John Lewis’in 1965’te Selma’dan başlayıp Montgomery’de sonlanan tarihi 56 kilometrelik yürüyüşünü aktarıyor. O yürüyüş, Amerika’nın ırkçı güney eyaletlerinde yaşayan siyahlara baskı altında kalmadan eşit oy kullanma hakkını sağlamıştı!..
Hollywood bu filme Oscar için En İyi Film ve En İyi Müzik dallarında yol verdi, yönetmenini bir köşeye çekti...
Film endüstrisinde kendine kısıtlı sayıda salonda yer bulabilen, medya desteği almayan Selma, şu ana kadar 47 milyon Dolar gişe hasılatı yaptı.
Müslüman öldürmeyi görev sayan bir katilin peşine takılan film endüstrisi ile medyaya sahip Amerika’da o, kendi halinde yaşayıp giden 3 Müslüman gencin neden katledildiğini tartışıp duruyoruz.
Nedeni açıktır: Medya faşizmi...
Amerikan medyası, katliamın bir nefret suçu olduğunu bilmiyor mu, biliyor. Ama söyleyemediler. Charlie Hebdo saldırısında sergiledikleri atak tutum, Müslüman katliamı karşısında sustu. Neden? Çünkü, Amerikan sisteminin bir düşmana ihtiyacı var bu düşman Hollywood ile ana akım medya tarafından yaratılmış durumda, Müslüman öldürdüğünüzde üniforma taşıyorsanız kahraman, komşuysanız manyak katil olursunuz o kadar... 70 yıldır neden savaş kazanamadılar?
Medya faşizmi, sokaktaki Amerikan vatandaşının sorgulamasını engelliyor ama ben soruyu ortaya atacağım: Amerika Birleşik Devletleri, bu kadar güçlü bir orduya sahip olmasına rağmen, neden son 70 yıldır bir tek savaş bile kazanamadı?
Vietnam...Afganistan...Irak...
Nedeni çok açıktır: Haksız savaş ve kanlı işgaller hiçbir ulusa zafer getirmez!..
Sürekli yenilen bir ulus olarak Vietnam’da Rambo’ya (Sylvester Stallone) Irak’ta Chris Kyle’nin öyküsüne sığınmaktan başka çareleri yok...
Nasıl, Selma filmi örneğinde olduğu gibi yakın tarihlerinin Martin Luther King’i ile yüzleşmeye cesaret edemiyorlarsa, yarın o 3 Müslüman şehidin öyküsüyle de yüzleşmekten korkacaklar.
Siyah hareketin efsane ismi Malcolm X bir konuşmasında şöyle demişti: Eğer medyaya dikkat etmezseniz, bir gün kendinizi mazlumdan nefret eden bir konumda bulabilirsiniz...
Amerika ve Avrupa’da yükselen İslam düşmanlığının kısa tarifi bu cümlede yatıyor.
MAHİR KAYNAK’A SAYGI: Prof.Dr.Mahir Kaynak, vefat haberlerinde “Eski MİTÇ’çi” sıfatıyla anıldı genel olarak. O, 1990’ların başından itibaren stüdyo programlarımda konuk etmekten büyük keyif aldığım Türkiye’nin analiz gücü en yüksek akademisyenlerinden ve ufuk açan yazarlarından biriydi. Rahmetle anıyorum.