"...Ülkemizde sosyal medya kullanan insan sayısı her geçen gün artmaktadır. 2023 yılının Ocak ayı verilerine göre toplam nüfusun %73'ü sosyal medya kullanıcısı olup bu sayı yaklaşık 63 milyona tekabül etmektedir.
* Bu sayının 2027 yılına kadar 77 milyona ulaşması tahmin edilmektedir.
* Aynı zamanda yaklaşık 82 milyon aktif hücresel cep telefonu olup bu sayı ise toplam nüfusun %95,4'üne tekabül etmektedir.
* Ayrıca ülkemizde günlük ortalama internet kullanım süresi 7 saat 24 dakikadır. Söz konusu internet erişiminin %94,3'ü akıllı telefon aracılığıyla gerçekleşmektedir.
* Türkiye'de en çok vakit geçirilen sosyal medya platformları; ise Instagram (aylık ortalama 21 saat 24 dakika), TikTok (aylık ortalama 20 saat 54 dakika), YouTube (aylık ortalama 18 saat 30 dakika), WhatsApp (aylık ortalama 11 saat 54 dakika) ve Facebook (aylık ortalama 9 saat 54 dakika) olarak göze çarpmaktadır.
* Bu sayılarla ülkemiz, en çok sosyal medya kullanan ülkelerden biri olup dünya sıralamasında 11. sırada... Avrupa ortalamasının da üzerinde yer almaktadır..."
Bu ifadeler Meclisin gündeminde olan Dijital Bağımlılıkla Mücadele Kanunu teklifinden
Tablo çok net bir biçimde nasıl bir sorunla karşı karşıya olduğumuzun göstergesi.
Sadece sosyal medyaya bağlılık şeklinde tezahür etmiyor mesele. E-hastalık konusunun farklı türleri de mevcut. Akıllı telefondan kopamama, oyun bağımlılığı, sürekli fotoğraf paylaşma isteği, internet bilgilerini hayatın merkezine alma gibi türleri oluşmakta... Hatta ortaya çıkan "yeni medya"; depresyon, kaygı, dikkat eksikliği ve hiperaktivite gibi psikolojik sorunlara, diğer davranışsal problemlere, fiziksel sağlığı etkileyen durumlara, toplumsal işlevde aksamalara sebebiyet vermekte... Bunlar psikolojinin ve toplumu etkileyen yönleri ile de internet sosyolojisinin alanları pek tabii...
Bir de konunun hukuki yönü var... Bir kimsenin bu şekilde bir hastalığa düşmesini önlemek için tedbirlerin ölçülü ve orantılı olarak hayata geçirilmesi, bu konuda kurumlar ihdas edilmesi ve tüm sürecin yasal bir kaideye bağlanması hukukun konusudur.
Bilindiği üzere devlet birtakım kritik piyasa düzenlemeleri yapmaktadır. Örneğin araçların kullanım ömrünü uzatmak için EPDK, sermaye piyasasının korunması için SPK, Bankacılık için BDDK ihdas edilmiştir. Bunların sayısı belirttiğimizden fazla pek tabii...
Buradan hareketle, internetin doğurduğu "kamu sağlığı" sorunu artık ciddi bir güvenlik sorununa dönüşmüş durumda...
Zihni faaliyetleri eksik veya bozuk; düşünme biçimi yönetilmeye müsait, davranışsal aksamaları olan bir nesilden daha büyük bir milli güvenlik sorunu olabilir mi!
Bu sorunların tümüyle; mevcut yasama yapısında zamanında tedbirler almak mümkün olmadığı gibi, bu alandaki değişim hızına yetişmek de imkânsız... Ama bir gerçek var: İnternet bağımlılığı topyekûn, sistemli ve sürekli bir mücadeleyi gerektiriyor...
Bu alanda faaliyet gösteren tüm kurumları bir araya getirecek ve bu birimlerin yapması gerekenlere karar verecek bir yapıya ihtiyaç var. Bir tür "İnternet Bağımlılığını Önleme Kurumu" veya koordinasyon birimi diyebiliriz. Ama tüm bunlardan önce internete dair mevzuatta "internet bağımlılığını" tanımlayıp bununla mücadele eden dernekleri ve yapıları bir araya getirmenin yollarını aramalıyız. Zira gidişat kötü ve bu mesele "bağımlılık" konusunun bir alt başlığı olabilecek bir mevzuu değil! Bu sınırı çoktan aştı. Her dakika yaygınlaşan bir hastalıktan bahsediyoruz... Bence en çok konuşmamız gereken konu bu... Çünkü en büyük pandemiden de büyük. Sessiz sedasız ilerliyoruz tarihin en büyük salgınına: E-pandemi yükleniyor...