Duygu psikolojik açıklamaların merkezi kavramlarından biri olmaya başladı. “Mantık ve aklı esas alıp, duyguyu bastırma” yaklaşımını savunmak artık mümkün değil. Duygularımızı uygun kullanamadığımızda, aklımızın da eksik işlediğini biliyoruz. Antonio Damasio Türkçe’ye “Descartes’in Yanılgısı” adıyla çevrilen kitabında, beynin duygusal işlevleriyle ilgili bölgeleri hasar gören kişilerin, yaşamlarındaki en basit işlevleri yerine getiremediğini klinik örneklerle anlatır. Kitabın esas mesajı şu: Akıllı kararlar almak için duyguların kılavuzluğuna ihtiyacımız var. Varlık yayınlarından çıkan bu kitabı okuyucularıma tavsiye ederim.
‘Duygusal karar verme!’ demek mümkün mü?
Duyguların merkezi rolünü anlamadan insan davranışlarını anlayabilmek mümkün değil. Duygular her yerde. Örneğin iman etmeyi, ahlaklı olmayı duygularımız olmadan yaşayamayız. Gerçekten de, hem iman hem ahlak mantıki açıklamalarımızdan ziyade duygularımız üzerinden işler. Allah inancımız mantıki doğrulamalar üzerinden değil, “duygusal anlama” üzerinden gerçekleşir.
Bugün duygularımızın önem ve yerini anlamadan; siyasal liderliği, oy verme davranışını, iş yerinde liderlik yapmayı, satın alma davranışını, eş ilişkilerinde bağlanmayı anlayamayız. Tüm bu alanda olup bitenler sadece “bilinçli rasyonel kararlar” üzerinden işlemiyor. Bir kere düşünsel dünyamızın büyük kısmı bilinçdışı dünyanın etkisinde işliyor. Duygularımızın açığa çıkışı ise neredeyse bilinçli karar verme süreçlerimizin dışında gelişiyor.
Siyasal alanda duygular
Siyaset alanının baskın kavramları; güç, çıkar ve rasyonel karar olmakla beraber, bu kavramlar tek başına liderleri takip etmeyi, oy vermeyi açıklamaya yetmiyor. Daha çok yakın zamanlarda gerçekleşen 1 Kasım seçimlerini korku, güven, umut vb. kavramlarla izah edilmesi de tam bu yüzden. Liderleri seviyor veya nefret ediyoruz. Aslında niye sevdiğimiz veya nefret ettiğimizin açıklamaları arkadan geliyor. Bu açıklamalar da yaşadıklarımızı açıklayacak güçte değil. Oyumuzu akıl ve duygularımızın karışımı ile karara dönüştürüyoruz. İnsanlar, bilgisayarlar gibi olasılık üzerinden hesap veren mükemmel bilgi işleyicileri değil. Bilgisayarların beceremediği bir şekilde, duyguların kılavuzunda bir rasyonel akıl ile karar veriyoruz.
Yönetim ve iş dünyasında duygular
Bugünün iş dünyasında yöneticiliğin merkezinde “duyguların yönetimi” kavramı var. Esas olanın insan üretkenliği ve yaratıcılığı olduğu bilgi dünyasında, yöneticilik yapmak demek “çalışanların duygularının yönetimine liderlik yapmak” demek. Bu sebeple de “duygusal ve sosyal zeka” kilit kavram haline gelmiş durumda. Bu konuda en iyi kitaplardan birisi Daniel Goleman’ın Varlık Yayınları’ndan çıkan “yeni liderler” adlı kitabı.
Eş ilişkilerinde duygular
Eşler arasında olup bitenleri anlamada da duygular merkezi bir konuma gelmiş durumda. 1960’lı yılların merkez kavramı olan “eşlere iletişim tekniklerini öğretmek” bugün için artık yeterli değil. Eşin duygularına eşlik edebilmek ve karşılık verebilmek daha önemli. Çiftlere kendi ve eşlerinin duygularını fark etmelerini, duyguları kelimelere dökmelerini, duygularını kabullenmeyi ve bu duyguları sağlıklı bir hale dönüştürebilmeyi öğretmek daha kıymetli. Hatta çocuk yetiştirmede de çocuğun duygularına eşlik etmek, koçluk yapmak iyi anne ve baba olmanın temeli haline gelmiş durumda.
Duyguları sert bir şekilde kontrol edip bastırmaya çalışmak yanlış. Duyguları olduğu gibi, her şart ve her yerde kontrolsüz açığa çıkarmak da savunulamaz. Mantık ve duygunun bir arada getirdiği imkanları kullanmak bizi daha bilgece karar almaya götürür. Aristo şöyle demişti: “Öfkeli olmak kolaydır. Asıl zor olan, ne zaman, nerede, nasıl, hangi şiddette ve kime öfkeleneceğini bilmektir”.