Müzikten anladığımı, hakkında bilgi sahibi olduğumu söyleyemem ama farklı türlerini dinlemekten keyif alırım. Klasik müzik de severim, caz da, arabesk de. Bazılarının da hafızamda özel bir yeri vardır.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman Lisesi’nde okuyan annemden dinlediğim Lili Marlene, Oslo Üniversitesi’ndeki yıllarımda sevdiğim Peer Gynt ve Olof Palme’nin cenaze törenini televizyondan seyrederken dinlediğim Arja Saijonmaa’dan “Jag vill tacka livet” benim unutulmazlarım arasındadır.
Orhan Gencebay’ın “Bir Teselli Ver” şarkısını da, Pink Floyd’un “Another Brick in the Wall” parçasını da severim. Biri her nedense doğduğum kasabayı, onu izbe kahvehanelerini, diğeriyse ilk gençlik yıllarımı ve bir şekilde isyankarlığımı hatırlatır.
***
1979 yılında çıkan “The Wall” albümünden “Duvardaki bir Başka Tuğla” parçası eğitim sistemine başkaldırı niteliğindedir. Kişinin etrafını saran duvarları tasvir eden bir rock-operadır. Benim kuşağımdan birçok insanın aklına müziği kazınmıştır.
Pazar akşamı bu operayı bütün haşmeti ile İTÜ Stadyumunda sergileyen Roger Waters tarafından hayata geçirilmiş olan bu prodüksiyon, kendisine epeyce de para kazandırmış başarılı bir ticari projedir.
En büyük özelliği sahneye baştan başa duvar örülmesi, duvarlara devlet şiddeti yüzünden ölenlerin isim ve görüntülerinin yansıtılması, duvarın çöküşü metaforuyla birlikte de insanların dünyanın değiştiğine ve değişebileceğine inanmasının sağlanmasıdır.
Ama ne yazık ki 30 küsur yıldır dinlenen albüm ve sahneye konan bu muhteşem fikir Roger Waters’ın mali durumu dışında dünyada pek bir şeyin değişmesine yardımcı olmamış, bazılarının zannettiği gibi akıllardaki duvarların yıkılmasına yol açmamıştır.
İçi Nazi imgeleriyle süslü bu “anlatı” otoriterliğe metaforik başkaldırıyı içerse de, metaforikliğin ötesine geçememekte, bir arada yaşamayı öngörmemekte, aklımızı kontrol eden başka duvarların yıkılmasını sağlamayı becerememektedir. Ticari başarısı muğlaklığından, duvarın ne olduğunu izleyicisine bırakmasından kaynaklanmaktadır.
Hayranlarının, hükümeti sokakta devirmeyi hayal edenlerin, konseri protesto gösterisine dönüştürenlerin bana çok kızacaklarını biliyorum ama Waters bir siyasi lider ya da politika gurusu değil, bir pazarlama dehası ve iyi bir müzik insanıdır. Onun derdi aklımızdaki duvarları yıkmaktan çok cebimizdeki parayı almaktır. Zaten almıştır da.
***
Unutmayalım ki aklımızdaki duvarları yıkacaksak bizim Waters’ın müziğine ve prodüksiyonuna ihtiyacımız yok. Hepimiz önce kendimizi anlamakla işe başlayabiliriz. İçimizi saran ve sarmalayan otoriterliğin kaynaklarını sorgulayabiliriz. Belki dünya kapitalist sisteminden ve onun çizdiği sınırlardan söz edebiliriz.
Sonra eğitim sisteminden, ulus devlet mantığından, moderniteden, ataerkil toplum yapısının dayattığı değerlerden, Kemalizm’den, Türk milliyetçiliğinden, önyargılardan bahsedebiliriz. İsterseniz dinden ve gelenekten de konuşabiliriz.
Kendimizi bu kadar aştığımızda emin olun AK Parti’nin kurguladığına inandığımız aklımızdaki duvarlar da yıkılacaktır. Demokrasiye, insan haklarına, bir arada yaşamanın faziletine olan inancımız güçlenecektir.