1 Kasım seçimleri çok değerli. Seçim yaklaştıkça kendilerini bu ülkenin “gerçek sahibi”, diğerlerini ise “avam” olarak görenlerin etekleri zil çalıyor. Mülkleri değil oysa bu ülke. Peki nedendir “avam”dan yana duydukları bunca yılgınlık... Neticede gidip oy vereceğiz. Peki bunca kaos tellallığı, bunca patlayan bomba, bunca kumpas neden?
Seçimler yapılmasın diye yardıma çağırmadıkları kim kaldı?
“Nato Müdahale Etsin”den, “Ordu el koymalı Sıkıyönetim ve darbe koşulları mevcuttur”a... “Bundan sonrası İç Savaştır”dan, Merkel’e yazılmış “Hükümeti taltif etme ihtimalinizden tedirginiz” mektubuna kadar... Tüm siyaset dışı yöntemleri denemediniz mi?
Polis’le darbeyi, Yargıç’la darbeyi, kasetlisini kasetsizini... İnsanların mahrem bildiği tüm değerleri mıncıklayarak, indirmek istediği adamı oğluyla kızıyla vurmaya kalkarak... Her yola başvurmadınız mı?
Taksim’i delik deşik eden vandal işgalden, Cizre ve Şırnak’ı hendeklerle bölüp çevirmelere kadar, yardım TIR’larının yollarını kesip, Türkiye karşıtı tüm dış lobilerin kapısında kul köle olup nöbet tutmalara varıncaya kadar... Zavallı gurbetçilerden kestiğiniz haraçlarla yabancı basına Türkiye elden gidiyor ilanları verdirtip, her fırsatta Türkiye IŞİD ile yandaştır yalanını insafsızca yaymalara kadar... Her yol denenmedi mi...
Nasıl bir nefret bileşkesisiniz siz... Hem siyasi parti değilsiniz, hem de Türkiye’deki siyaseti ancak biz belirleriz dersiniz. Kimsiniz siz?
“Emret Sahip” mantığıyla, kendi ülkesini, içinden yetiştiği toplumu, sanki disiplin kurulu başkanına jurnalleyen ergenler gibi, aşağılık kompleksine, ezikliğe düçar olmuşsunuz. Bir takıntı haline getirdiğiniz o tutkulu nefretiniz maalesef gözlerinizi kör etmiş halde. Siz sadece hükümetten değil... Ona oy vermiş milyonlarca insandan da hoşnutsuzsunuz. Siz sadece Cumhurbaşkanına değil, ona oy vermiş yoldan geçen her iki kişiden birisine de çok sinirlisiniz.
Asabınızı bozan salt “ekseriyet” değil. “Vatandaşlık” hakları. Sadece kendinize has kılınmış zannettiğiniz seçkinliklerin, giderek tüm vatandaşlarca paylaşılan, sıradan hadiselere dönüşüyor olmasıdır kabusunuz... Düne kadar adam yerine koymadıklarınızın giderek sizlerle aynı kamuyu paylaşıyor oluşudur mesela sizi huylandıran.
Ezberleriniz yıkılıyor. Dünün ağır yenilgileriyle sömürgeleştirilmiş toplumlarının, sınırlı sayıdaki zenginleri ve yine sınırlı sayıdaki aydınlarıydınız, rahatlıkla ahkam keserdiniz. Bir sömürge valisi misali, amirleriniz tarafından, toplumla aranıza gerilmiş o ince ipin üstünde ustalıkla salınır dururdunuz. Siz bir arakesittiniz. Galiplerle Mağluplar arasında. Taşradakilerle Merkez arasına çakılmış dikenli teller misali, sınırı hep siz belirlerdiniz. “Ötekiler”, “taşra”, “demode”, “yoksul”, “cahil” olanlar, insafınıza terk edilmişti. En fazla acıyabilirdiniz veya öksürerek empati, diyalog da derdiniz arasıra. Ama. İşte. Bitti! Bu yüzden huzursuzsunuz. Duvar yıkıldı.
Her duvar yıkılışında olduğu gibi çıkan toz duman endişe yaratır. Ve temel kabusunuz şu: “Aman Yarabbi, ya benim onlara reva gördüklerimi, şimdi onlar da bana reva görürlerse...” Ama unuttuğunuz bir şey var... Hayata sizler gibi bakmayanlar yani... Alemi ötelemede, milleti itiştirip kakıştırmakta, halkı dışlamakta, insanları itham etmekte, alaycılıkta, şımarıklıkta, kapriste, size asla benzemeyen, benzemek istemeyen, bunun için cidden çaba harcayan insanlar var... Ve bu konuda bile ezbercisiniz. Duvar, kötülükte ve kötücüllükte eşitlik arayanlarca yıkılmıyor.
Duvar, miadı dolduğu için yıkılıyor. Ne tam olarak sizin iyi tahkim edemediğinizden ne de tam olarak mağlupların atak performanslarıyla ilgili değil bu... Hiçbir şey tek başına ve birbirinden ilgisiz değil evrende. Vakti dolunca tarihin dışına atılıyor ezberler.
İhtiyar Avrupa’nın elleri titriyor kapısına dayanmış mültecilerden... İsrail’in anlattığı masallar tükenip donuyor. Kuzey Amerika yorgun, uzak ve sağır. Asya, asırlık ağır narkoz altından uyanıyor.Ortadoğu’da beklenen Mehdi bir türlü çıkıp gelmiyor. Hindukuş dağlarından Nil nehrine çekilmiş bereketli hilal, kıpır kıpır kıpırdıyor...
Yetti artık! Dünya 5’ten büyüktür diyen genç bir ses. Dipten gelen bir dalgayla, tersinden yükselen küresel bir soruya dönüşüyor.
Duvar yıkılıyor...