Kim ne derse desin Türkiye’de sanat da atılımda; özellikle de ‘çağdaş sanat’a iltifat son zamanlarda had safhada... Müzayedelerde ‘gerçek’sanat eserleri, gösterilen rağbete paralel olarak, daha önceleri tahayyül edilemez rakamlara alıcı bulmaya başladı.
Bu bir gerçek. Ancak bir başka gerçek daha var: Hemen her alanda olduğu gibi sanat alanında da bir bölünmüşlük yaşanıyor... Muhafazakâr, geleneksel veya dine dayalı bir sanat anlayışı ile kendini herhangi bir anlayışla sınırlamayan sanat birbirini tanımadan —çoğu kez biri diğerini dışlayarak— varoluyor...
Çağdaş resmin erken kaybettiğimiz en önemli isimlerinden Erol Akyavaş’a ait bir tablo üç milyon TL’ye yakın bir değerle alıcı buldu diye, bir başka çağdaş ressamımız ‘din adına da sanat adına da’ utandığını söyledi geçenlerde. Utanmasının sebebi, beklenmedik bir değere kavuşan resmin Kâbe motifini işlemesi...
Dünyanın ünlü müzelerinde eserleri sergilenen, önemli koleksiyoncuların resimlerini edinmeye çalıştığı Erol Akyavaş ömrünün yarısını İslâmi motifleri tuvale resmederek geçirmişti oysa. 1980’lerin sonunda Paris’te gerçekleştirdiği ‘Miraçname’ adlı çalışmaları alanında bir ilktir. Çağdaş bir sanatçı olmanın din ile ilişki koparmak anlamına gelmediğinin en etkili örneğidir Erol Akyavaş...
Eserleri değerini bulmaya başladıysa, sebebi, onun temsil ettiği çizginin yeni alıcılarının ortaya çıkmasıdır.
İstanbul’da açılan ‘AllArts Sanat Fuarı’ bir ilki gerçekleştiriyor; çağdaş görsel sanatların neredeyse birbirinden habersiz gelişen temsilcilerini aynı çatı altında toplayarak... Lütfü Kırdar Kongre Merkezi’nde pazar gününe kadar açık kalacak fuarda 260 sanatçının 900’e yakın eseri sergileniyor. Bir yanda hat ve tezhib sanatının en güzel örneklerini, diğer yanda yeni resmin en özgün eserlerini yan yana görmek mümkün olabiliyor.
Tabii, sanatta devamlılığın varlığını daha iyi görmeye yarayan, hayatlarını çoktan kaybetmiş ressamların paha biçilmez eserleriyle birlikte...
‘Devamlılık’ yalnız bir çağdan diğerine veya bir nesilden sonrakine varlığını sürdüren etkilenmelerle kendini belli etmiyor; soyuta sırt dönmüş veya figürden kaçtığı bilinen sanatçılar arasında da zihin beraberliği fark ediliyor. Aynı topraklarda, aynı toplum içinde farklı ve birbirinden habersiz hayatlar yaşanıyor yaşanmasına, ama hislerin tuvale yansımasıyla ortaya çıkan eserler bir bütünün parçası gibi...
Bazı sanatçıların ‘hat’ ile ‘figür’ arasında gidip gelen eserleri de var fuarda...
‘Hat’ dediğimizde, zihnimizde, ‘icazet’ uygulamasıyla asırlar boyunca ustadan çırağa geçerek günümüze intikal eden sanat canlanıyor; ancak her sanatçıyı diğerlerinden ayıran bir eda ve tavır olduğu gibi, özellikle günümüze yaklaşıldığında, ‘hat’ ile ‘resim’ arasındaki geçişsizliğin önemsiz hale geldiğini de görebiliyoruz. Bir tablo gibi işlenmiş ‘hat’ eserleri olduğu gibi, ‘hat’ ile zenginleştirilmiş ‘figüratif’ tablolar da bulunuyor.
Resim ile hat ve tezhibin en göz doldurucu eserleri yan yana sergilenince, bir yanlış algının çoktan yıkıldığını fark edebiliyorsunuz.
Yıkılırsa ne mi olur?
Utanmak yerine yekdiğerinden yararlanmanın yolunu arar sanatçılar...