BİLL Clinton’ın Mayıs 1997’de imzaladığı ‘Yeni bir Yüzyıl için Ulusal Güvenlik Stratejisi’ adı verilen belgenin özü ‘kendi çıkarlarına dayanan ekonomik milliyetçiliğin’, gerekirse silah gücüyle dünyaya egemen kılınması üzerine bina edilmişti. Türkiye ve Hazar Denizi bölgesi iki yüz milyon varillik petrol rezervleriyle dünyanın artan enerji talebini karşılamada önemli bir konuma sahip. Bu nedenle kendi petrol kaynakları tükeneceğinden, bu bölgedeki kaynaklara saldırmayı bu belgeyle meşru görmüşler ve ‘Ortadoğu’da yerleşme’ planlarını yavaş ortaya dökmüşlerdi.
Çizdikleri bu yol haritası rehberliğinde her zamanki gibi oynanan oyunlardaki genel kuralı işletmeye başlattılar. Geri adam (üst akıl) arkada ve piyonlar önde “maşa varken elimi yakmam hesabı”. Yapılan bu kirli planlarda, kanlı ve ahlı savaşların aç gözlü oyun kurucuları “2015” yılını kritik bir yıl olarak belirlemişler. Bu nedenle Türkiye’nin 2015 yılına kadar alacağı tavır ve ülke içindeki gelişmeler küresel yapıların ana çıkarlarının’ bulunduğu Büyük Ortadoğu bölgesi için belirleyici bir durum arz etmekteydi.
Oynanan oyunlarda uygulanan diğer bir kural da “ piyon olarak kullanılacakların düşünmesinin önüne geçmektir.” Tamer Barış Terkeşli 13 Mayıs 2014’te Yeni Akit gazetesindeki şok ifşaatlarında “17 ve 25 Aralık kirli komplosu 2011’de İstanbul’da katıldığım bir toplantıda planlandı” şeklinde konuşmuştu. Paralel çetenin sözde 3. eyalet merkezi olan Gaziantep imamı Y.K.’nın büyük bir sevinçle kendisine “Başbakan Erdoğan, AK Parti Hükümetinin bakanları ve alt kademelerdeki diğer isimlerle ilgili çok önemli bilgilere ulaştık” demesi üzerine Terkeşli, ‘Biz bu ülkeyi yıkmaya çalışan, yıllardır memleketin sırtından geçinip sülük gibi kan emenlerle mi savaşıyoruz, onları mı temizlemek istiyoruz yoksa Türkiye’yi istikrara kavuşturan gelmiş geçmiş en aklı başında hükümeti mi bitirmek istiyoruz. Biz kimin uşağıyız diye tepki gösterince kalemim kırıldı” demişti. Terkeşli, rest çekmesi üzerine kendisine de yargı-emniyet kumpası kurulduğunu söylemişti.
Çok uzak olan nasıl ki görmeye engelse çok yakın olanda görmeye engel olabiliyor. Üst akıl işte böyle çalışıyor kendi çıkarları için kullanacakları insanların sormasını veya sorgulamasını istemiyorlar. Her zaman “ uyanık ve agah “ olmalı; sormalı, sorgulamalı yani düşünmeliyiz, “akıl , mantık ve vicdanımızı” kimseye rehin etmeden.
Bu topraklar, bu coğrafya herhangi bir toprak, herhangi bir coğrafya değil. Asil geçmişimiz ve asil ecdadımızın bulunduğu iman dolu yüreklerin attığı bu coğrafyada , şehit kanlarıyla örtülmüş topraklarda kantarın topuzunun kaçtığı, ahların göğe yükseldiği, çocukların, yetimlerin, kadınların canlarının paranın rengine değiştirildiği savaşlara sebebiyet verdiler. Savaşın bile bir şerefi olmalıydı o masum çocuklarımıza ve kadınlarımıza dokunulmamalıydı.
Hayatı aritmetikle ve kurdukları denklemlerle çözmeye çalışanlar bunu anlamaz, anlayamazlar. 1997’de imzalanınca dillenen ama planları çok daha öncesinde çizilmiş olan bu oyun tutmadı, tutamazdı da. Merhum Mehmet Oruç hocamızın da dediği gibi “Mazlum ve mahsunların feryadı figanı Allahu tealanın rahmet ve merhametini coşturur.”