Türkiye uzun bir süredir çarpıcı gelişmelere sahne oluyor... Gezi sürecinde başlayan “Bu iktidardan halka rağmen kurtulma” operasyonları geçtiğimiz yıl şekilden şekile girerek devam etti.
Hatta bu kirli oyuna 7 Haziran öncesinde halkı bile alet ettiler.
Çünkü inanmadıkları şeyleri söyleyerek halkı kandırdılar; oylarını çaldılar.
Dediler ki, “Bakın 30 yıldır bu terörle uğraşıyoruz. Kalıcı barış ancak siyasi yolla mümkündür. HDP meclise girerse barış olur, giremezse kaos olur...”
Halk da bunlara inandı, “barış için” oyunu HDP’ye verdi. Ve, HDP meclise girdi.
Peki ne oldu?..
Söylediklerinin tam tersi oldu...
Zaten onların derdi ne HDP’nin Meclis’e girmesi ne de kalıcı barış olmasıydı.
Bunlar zaten amaç değil, sadece araçtı.
Asıl amaç 13 yıldır girdiği her seçimden güçlenerek çıkan AK Parti’nin iktidardan düşürülmesiydi.
Nitekim HDP’yi kullandılar ve işi bittikten sonra da çöpe atıp üzerinde tepinmeye başladılar.
AK Parti’yi AK Parti ile bitirme planı
Seçimden sonra hemen planın ikinci aşamasına geçildi.
Size de çok garip gelmemiş miydi; 7 Haziran öncesinde AK Parti’yi bu memleketin en büyük belası olarak gören mihraklar, seçimden sonra büyük bir şevkle, “Büyük koalisyon” temposu tuttular.
Peki bu “büyük koalisyon”un büyük ortağı kim olacaktı?..
AK Parti...
O halde “Türkiye’nin tek çıkar yolu” olarak sunulan bu koalisyonda yer alacak olan ve bu güne kadar darbeden başka hiçbir şey getirmeyen CHP yaması mı kurtaracaktı bu ülkeyi!
Zaten onlarda o kapasite olsaydı halk o yetkiyi çoktan verirdi...
Ama bu büyük koalisyon şakşakçılarının asıl hedefi, AK Parti’den bu yolla kurtulmaktı.
Ve çok gariptir ki, “AK Parti artık iniş sürecine geçti. Bir daha eski günleri yakalayamayız. Bu koalisyon fırsatını kaçırmayalım” diyen ve kendi ölüm fermanlarını imzalamaya hazır olan AK Partili az değildi.
Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan devreye girmiş, AK Parti’yi ve çok daha önemlisi; Türkiye’yi bu felaketten kurtarmıştı.
Eyvah... Yine “Halk” diyorlar...
Şimdi ise çok daha farklı bir sürece girilmişti.
İki kadim dostun bile sürdüremediği yönetim sisteminin artık pert olduğunu, daha fazla kullanılamayacağını herkes görmüştü. Ve CHP’nin sürekli kaçak güreştiği ‘yeni anayasa zarureti’ni ülkenin gündemine oturtmuştu.
Üstelik CHP’nin, “Yeni anayasa için her türlü desteğe hazırız. Ama başkanlığı karıştırmayın” oyunu da tutmamıştı. Çünkü yeni anayasa ihtiyacının asıl sistem meselesinden kaynaklandığını herkes görmüştü.
Zaten her vesileyle vurguladığım gibi, bu sistem problemini “Başkanlık” başlığıyla sunmak son derece yanlıştı; önyargılara sebep oluyordu. Nitekim bu ‘yanlış’ fark edilmiş olup, asıl mesele adının ne olduğu değil, halkın 21 Ekim 2007’deki iradesi doğrultusunda güncellenmesi zaruretidir.
Ve nasıl bir sistem olacağına da yine halk karar verecektir.
***
Hâlâ anlamadınız mı?
Bu mesele, ne pahasına olursa olsun halkın önüne gitmemeliydi, giderse sonuç yine belliydi!
Bugüne kadar herkesle her türlü ittifakı yapmasına rağmen halkın iradesini engellemeyi bir türlü beceremeyen Kılıçdaroğlu taammüden son ‘cinayet’ini de işledi...
“Kan dökmeden gerçekleştiremezsiniz...”
Sadece darbeye teşebbüs edenler için sarf edilmesi gereken bir sözü, “Halk ne diyorsa onu yapalım” diyenlere karşı kullanmıştı.
Hâlâ düşük profilli genel başkanı bulamadınız mı.?..