Düşman dayamış bağrına hançerini; yok mudur kurtaracak baht-ı kara maderini?”
Namık Kemal’in bu dizesi hiç eskimez, döner habire dikilir karşına bütün acımasızlığıyla! Neden?
Çünkü, Türkiye’yi yönetmek zor iştir; hem de çok! Gecenizi gündüzünüze katarak çalışır tam rahat bir soluk alacakken hem dışta hem içte düşman saldırıya geçer. Neden?
Her şeyden önce sizin dünya haritrasındaki yeriniz yanlıştır! Petrol görüntüsündeki barut fıçılarının yan yana dizildiği topraklar üzerinde yaşam savaşı veriyorsunuz yüz yıllardan bu yana. Eğer, söz gelimi, Alpaslan Anadolu yerine, İsviçre’ye girip işgal etseydi, “sen mutluluğun resmini çizebilir misisn Abidin?” diye sormaya gerek duymazdı kimse. Zaten mutluluğun resmi bizdik! İran’ıyla, Irak’ıyla, Suriye’siyle, Rus’u, Bulgar’ı, Yunan’ıyla yıllar boyu boğuşan, iyi niyetini, komşuluk sevgisini her gün her saat kanıtlamak zorunda bırakılan bir toplumun hala ayakta durabilmesi bir mucizedir be!
Uluslararası iş birliğine soyunursun. Stalin toprağına göz dikip Kızıl Ordusu’nu sınırına yönlendirince ABD’nin dizginlerini elinde tuttuğu NATO’ya girersin. Giriş vizesini almak içinse Kore’ye, ABD’den başka herkes salt bayrağını yollarken sen binlerce evladını gönderir, karşılığında tabutlar gömersin Anadolu’nun bağrına.
Alpaslan İsviçre’yi girse, 1071’de Malazgirt Yerine Cenevre Savaşı’nı kazanıp otağını kursa gölün kıyısına Stalin niye yakana yapışsın,”ver şu Bern’i Zürih’i bana!” diye naralansın? ABD niye “gel benim tosunum Sam amcan seni sevsin birazcık” diye saçını okşarken bir eliyle diğeriyle çimdiği basa basa gömgök etsin kolunu bacağını!
Gün gelir bakarsın Türk subayı diye yere göğe sığdırmadıkların bir anda NATO subayı olmuş, düşman diye kendi hükümetleri bellemiş , Washington düğmeye bastı mı ya dar ağacına gönderiyor milletin seçtiklerini ya da mahpus damına! Ve sen buna Batılılaşma ve Özgürlük demektesin ki akıllara ziyan!
Ne zaman üzerimize kürek kürek attıkları ölü toprağından kurtulsak, başımızı dik tutup çevremize bir göz atsak o saat ümüğümüze çökerler. Bilirler bizim DNA’mızdaki kodlara koyun değil çoban yazıldığını. O yüzden de gözlerini ayırmazlar üzerimizden, kıpırdasak ensemize indirirler şamarı!
Behçet Cantürk adlı bir uyuşturucu kaçakcısı vatandaşımız, eroin Afganistan’dan gelip limanlarımıza sağ salim ulaşsın diye PKK nam bir kaltabanlar ordusu kurar, komşularımız Yunan’la Acem bunu alır, besler, büyütür salar içimize ki biz rahat bir soluk almayalım, eğitime, sağlığa, bayındırlığa harcamayalım paramızı; kendimizi savunmaya yatıralım milyarlarca doları! Tam bu beladan kurtulacakken bu kez Batının kucağına oturur PeKeKe ve sen Batı’nın cici çocuğu olmaya artık pek yanaşmadığından, tasması çıkarılır ve saldırır gene...
Gün gelir belini doğrultursun ama ABD, Irak’a saldırmaya karar verir. Sana da”gel bakiim çocuğum, aç kapını ben geldim,” der. Sense, “şartım var babam, Kerkük’le Musul benim misakı milli sınırlarım içindedir, bu iki şehirde ABD askeriyle Türk askeri birlikte bulunacak” dersin çünkü sen koskoca bir imparatorluğun, Osmanlı’nın soyundan geldiğini hatırlarsın. Ve o saat geleceğini tasarlamaya başlar birileri.
Ve kendi savunman için helikopter, tank, füze, zırhlı araç üretmeye başlarsın, dahası bunları dost ülkelere satarsın. Ve birilerinin asabını bozarsın. Hele de nükleer santral ihaleni Rus’la, hava savunma sistemlerini Çinli’yle yapmaya kalkıştın mı, ooofff yandı gülüm keten helva!
Düşman ve şer cephesi geniştir. PKK bir yanda, DEAŞ öte yanda, yurt içindeki diplomalı salaklar bu yanda ve hepsinin ortasında saçma sapan bir topluluk ki ihaneti ibadet saymakta. Ama bu topraklarda sen çok gördün bu şer ittifaklarını. Ve her seferinde de haykırdın: “Düşman dayamışsa bağrına vatanın hançerini, elbet bulunur kurtaracak baht-ı kara maderini!”