Herşeyden önce şehit pilotlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum.
İşlemek istediğim konuya girmeden önce de aklıma takılan bir konuyu paylaşmak isterim.
Dağlıca baskını, Uludere faciası gibi konularda açılan soruşturmaların sonuçlarını, şayet varsa, kamuoyuyla bir türlü paylaşmayan Genelkurmay’ın uçak enkazı kimyasal araştırmasının sonucunu büyük bir hızla açıklaması aklımda soru işaretleri uyandırdı.
Bu olay Genelkurmay Başkanlığı’nı hala MSB’ye bağlayamayan AK Parti ve tüm siyasal sistem için ders olsun.
Bu açıklamayı MSB’nin yapması gerekmez mi idi?
Genelkurmay’ın bu hamlesinin amacı ne idi?
Başbakan’ın ya da Milli Savunma Bakanı’nın bu açıklamadan haberleri var mı idi?
Genelkurmay madem bu kadar etkin çalışabiliyor, aciliyetle Uludere ve Güneydoğu sınır karakolları baskın raporlarını da beklemek hakkımızdır diye düşünüyorum.
Genelkurmay bu raporları MSB’ye, MSB’de bize ulaştırmalıdır.
Gelelim esas konumuza, yani uçağımızın düşmesinin bana öğrettiklerine.
Türkiye’de uçak meselesiyle birlikte yine eski devlet refleksleri devreye girdi ve olayın üzerine tuhaf bir sis perdesi çekildi.
Muhtemelen birileri, olayın gerçeği tekelinin, devlet sırrı kapsamında, kamuoyuyla paylaşılmasının uygun olmayacağını düşünmüş olabilir.
Ama burada unutulan bir nokta var.
ABD sadece askeri amaçlı uzay harcamaları için senede yaklaşık 36 milyar dolarlık harcama yapıyor; uzay teknolojisine dayalı istihbarat da buna dahil.
Rusya ABD’nin çok çok gerisinde ama onlar da senede yaklaşık beş milyar doları bu iş için ayırıyorlar.
27 AB ülkesinin toplam askeri amaçlı uzay harcaması altı milyar dolar; İsrail’i bilmiyorum.
Türkiye’nin ise sıfır dolar; geleneksel radar teknolojilerinden bahsetmiyorum.
Böyle bir manzarada Doğu Akdeniz’de yaşanan önemli bir askeri uçak konusunun detaylarının gizili kalabileceğini düşünmek pek mümkün değil.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un konuya ilişkin açıklaması kanımca çok manidar idi; konunun tüm detaylarını bildiklerini ama açıklamalarının şart olmadığını söyledi.
Çok paralel bir açıklama da ABD’den geldi.
İsrail’in de meselenin tüm detaylarını bildiğine eminim.
Türkiye Devleti konunun detaylarını tüm gerçekliği ile kamuoyuyla paylaşmaz ise aynı enformasyona sahip başka devletlerin eline, Rusya’ya, ABD’ye, İsrail’e, İngiltere’ye büyük kozlar vermiş olur fikrindeyim.
Bu olayın bize öğretmesi gereken temel gerçek değişen teknolojiyle birlikte devlet sırrı kavramının nitelik değiştirmesidir.
Hala devlet sırrı meselesini analizlerimizin göbeğine oturtmak gibi bir yanlışlığa düşersek gün gelir Uludere meselesi de, başka meseleler de başımıza dertler açar.
1994 ekonomik krizi Başbakan Çiller değişen sermaye hareketlerinin doğasını, 32 sayılı kararı anlamadığı için başımıza geldi.
Devlet sırrı kavramının aslında fiilen kalmadığı bir dönemde, gerçekler kamuoyuyla paylaşılmadığı ölçüde bir bumeranga dönüşebilir.
WSJ, NYT, IHT haberlerinin bu doğrultuda okunmasında fayda mülahaza ederim.
Devlet sırrı kavramının kapsamı genişletilirken bu temel gerçek unutulmamalı.
Bu sır ancak, ABD’nin, Rusya’nın, İsrail’in bildiği sırrın vatandaştan saklandığı sır demek olacaktır.
twitter.com/KarakasEser